Tarihe Meydan Okuyan İstanbul’un Dikilitaşlarını Tanıyalım

Mısır geleneği olarak ortaya çıkan ve bugün dünya üzerinde İstanbul, Roma, Paris ve Londra başta olmak üzere pek çok önemli merkezin meydanlarını süsleyen dikilitaşlar tarihin sessiz tanıkları olarak kabul edilmektedir. Ancak dikilitaş denilince ilk akla gelen doğal olarak Bizans’ın eğlence ve yarış kültürünün kalbi olan bugünkü Sultanahmet meydanındaki Hipodrom meydanı olacaktır.

Araba yarışları, gladyatör dövüşleri ve benzer aktivitelerin yapıldığı bu alanın yapımına imparator Büyük Konstantinus zamanında başlanmış ve ilerleyen yıllarda da genişletilmiştir. Bu esnada meydana abidevi taşlar da dikilmiştir. Bu taşlardan özellikle üçü günümüze kadar ulaşmıştır. Bu yazıda bu taşları biraz daha yakından tanıyalım.

Dikilitaş (Thedosius Dikili Taşı)

İstanbul'un Dikilitaşlarını Tanıyalım
Sütun, pembe granitten, yekpare ve dört köşelidir. Bugün, 19.59 metre yüksekliğindeki anıtın kesilirken altındaki hiyerogliflerden birinin de tam ortasından kesildiği görülmektedir

Sultanahmet alanının ortasındaki kaldırımda sıralanan dikilitaşların üçüncüsüdür. İstanbul’un en eski dikilitaşlarındandır. Yekpare mermerden olan bu anıt, İ.Ö. 1500 yıllarında Mısırlı Firavun III. Tutmosis adına aşağı Mısır’da bulunan Hiyeropolis kentindeki bir tapınağın önüne dikilmişti. I. Konstantin (337-
361) mektup yazarak, İskenderiyeliler’den, bu anıtı, İstanbul’a göndermelerini isteyecekti.

Dikilitaş’ın İskenderiye’den ne zaman getirildiği kesin değil. Anıt uzun süre bir yerde bekledikten sonra kenti yeni baştan yapılandıran I. Thedosius (379-395) döneminde yaklaşık 390 yılında İstanbul’a getirilmişti.

Yaklaşık 30 metre boyutundaki anıtın bir bölümü kesilmek zorunda kalındıktan sonra Bizanslı ustaların, limandan Hipodroma, taşın götürülmesi için özel bir yol hazırladığı düşünülmektedir. 32 günlük bir çaba sonucunda da dört yüzünde de kabartmalar bulunan kaidenin üstündeki dört bronz ayak üstüne anıt oturtulmuştur. Anıtın tepesindeki çam kozalağı biçimindeki tepelik de 869 depreminde düşmüştür.

Kaidenin üstünde iki kitabenin yanı sıra kabartmalar yer almaktadır. Bunlar, taşın dikiliş öyküsüyle I. Thedosius’un ailesi ve saray halkıyla olan ilişkilerini anlatmaktadır.

Sultanahmet Camii’nin sonrasında yükselen toprak seviyesi dolayısıyla dikilitaşlar toprağa gömülmüştü. 1856’da İngiliz araştırmacı C.T. Newton’un yaptığı kazılarla taşların kaideleri ortaya çıkarıldı. Çevreleri de demir parmaklıklarla çevrildi. Theodosius dikilitaşı da bunların arasındaydı. Bu kazı, eski eserlere olan ilgiyi başlattığı için Türkiye’de ilk müzecilik hareketi olarak da nitelenir.

Örme Sütun – Konstantinus sütunu

 Dikilitaşlar

Dikilitaşın biraz ilerisinde onunla karşılaştırıldığında çok sönük kalan bir başka abide ile karşılaşırız. Sütun Constantinus Porphyrogenes adını taşıyorsa da kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. 32 metre yüksekliğindeki sütun, değişik ölçüdeki taşların yontulmasıyla oluşturulmuştur.

VII. Constantinus (911-959) bu sütunu onartmış, üzerine de babası I. Basileos’un (867-886) savaştaki başarılarını anlatan kabartmalarla kaplamıştır. Anıtın bu dönemde çevresi bakır ve tunç levhalarla çevreli olup süslemeler bu yapıyı oldukça görkemli gösterse de ne yazık ki 1204 yılında Konstantinopolis’i işgal eden Haçlılar, anıtı saran tunç ve bakır levhaları yerinden sökmüşler ve anıtta şimdiki çıplak haliyle ortada kalakalmıştır.

Aşağıdan yukarıya doğru daralan sütunun tepesinde, bir zamanlar, tunçtan bir küre bulunuyordu. Bugün kürenin dikili olduğu taşın üstünde çivi ve kenet izleri açıkça görülmektedir.

Burma Sütun (Yılanlı Sütun)

Sultanahmet meydanında gerek boyutları gerekse de şekli ile diğer iki dikilitaştan ayrılan bir abide daha vardır. Burmalı ya da yılanlı sütun adıyla anılan bu dikilitaşın anavatanı ise Yunanistan’dır.

 Dikilitaşlar

I. Costantinus (324-327) imparatorluğun çeşitli yerleriyle başka ülkelerdeki anıtları söktürerek İstanbul’a getirmiştir. Bunlardan biri de Burmalı Sütun (Yılanlı Sütun) dur. 324’te Delphi’deki Apollon tapınağından alınarak İstanbul’a getirilip bugünkü yerine dikilmiştir.

Anıtta birbirine dolanan yılanların başları üstünde üç ayaklı altın bir tütsü kabı bulunuyordu. Bu kap, anıt İstanbul’a taşınırken kaybolmuştur. Bunun sonucunda günümüze anıtın yalnızca 5.30 metrelik yılan başlarının olmadığı kısmı ulaşmıştır. Evliya Çelebi, İstanbulluların bu anıtın şehri yılan, akrep ve haşarata karşı koruyan bir tılsım olduğuna inanıp koruduklarını söyler.

Konuyla ilgili kayıtlara bakıldığında yılan başlarının XVIII. yüzyılın ilk yarısında hâlâ yerinde bulunduğu görülür. Kimi gezginler, yılanların birinin ağzından şarap, ötekinden süt, üçüncüsünün ağzından su aktığını söyler. Anıtın zemininde su kanallarının bulunması, döneminde, üç ağızlı bir çeşme olduğunu kanıtlıyor.

Yılanlı Sütun aslen Pers-Yunan Savaşlarında Plataea’daki Yunan zaferini anan bir zafer yapıtıydı. Doğu Roma İmparatorluğu, anıtı Konstantinopolis Hipodromu’nda sergileyerek kendisini Yunan topraklarının varisi olarak meşrulaştırıyordu.

Çemberlitaş

Günümüzde İstanbul’da varlığını sürdüren ve belli bir semte adını bir başka dikilitaş ise Çemberlitaştır. Orijinal halinden ne yazık ki günümüze sadece gövde kısmı kalmıştır.

Konstantinopolis’in Dikilitaşları2

İmparator Konstantinus, Hıristiyanlığı geçerli bir inanç olarak kabul ettikten sonra büyük Roma İmparatorluğu’nun ikinci başkenti olarak İstanbul’u seçmişti. Kendi adını alacak olan İstanbul’u yeniden kurarak imar ettirdiğinde, kentin ortasında bir meydan, Constantinus Forumu’nu yaptırdı. Oval biçimi meydanın tam ortasına da bir anıt diktirdi.

Roma’daki Apollon mabedinden getirilen gövde, Mısır’daki bir taş ocağından elde edilen porfir taşının yuvarlak bloklar halinde yontularak bunların üst üste konulmasından oluşuyordu. Yüksekliğinin yaklaşık 50 metre olduğu söylenen anıtın gövdesinin altında mermerden kare planlı bir kaidesi bulunuyordu.

Tepesinde ise imparatorun altın yaldızlı kendi heykeli yer alıyordu. Heykelin sol eli üstünde haç olan bir küre, sağ eli de bir mızrak tutuyordu. Kaynaklarda anıtın 328’de dikildiği yazılıdır. Çok geçmeden, 418’de en alttaki gövde bloklarından biri parçalandığından demir çembere alınmıştır.

465’ten başlayarak 603’e kadar yangınlarda anıtın taşları kavrulur. 542 depreminde imparatorun heykelinin elindeki mızrak düşer. 1079’da yıldırım düşmesiyle anıtın üstü zarar görür. 1106’da çıkan şiddetli bir kasırga yüzünden heykelle birlikte heykelin üstüne oturduğu sütun başlığı da devrilir. Bu olay, birçok kişinin ezilmesine de neden olur.

Fetih sonrasında yangınlar anıtı sık sık kavurduğu için onun ayakta kalmasını sağlayacak olan demir çemberlerle desteklenmesine çalışılmıştır. Çemberlitaş, Osmanlı döneminde Tavukpazarı Anıtı ya da Dikilitaş diye anılmaktadır. Batılılar ise onu Yanık Sütun ya da Yanık Kolon olarak adlandırmıştır.

Kıztaşı (Markianos Sütunu)

kiztasi 8044

Kıztaşı, Fatih’te küçük bir semtin adıdır. Sütun, burada, dört yol ağzındaki küçük bir alanın ortasında bulunmaktadır. Eskiden, aynı semtteki bir bahçenin içinde, birbirine bitişik eski ahşap evlerin arasında yer aldığı için uzun süre gözlerden uzak kalmıştır. 1908 yılında İstanbul’da çıkan büyük bir yangında sütunun bulunduğu mahalle yanınca varlığı fark edilmiştir.

Bugün de aynı yerde olan on metre boyundaki Kıztaşı, üç basamaklı bir kaide üstüne oturtulmuş granit bir sütundur. Üstünde yer alan mermer başlıkta melek tasvirleri vardır. 450-457 yıllarında imparatorluk yapmış olan Markianos döneminde dikilen bu anıtın mermer başlığının üstünde o zamanlar imparatorluğun heykeli bulunduğu görülmektedir.

Arkadius sütunu

Konstantinopolis’in Dikilitaşları5

Bizanslılar tarafından dikilen bir başka anıt ise bugün Aksaray Haseki semtinde yer alan Arkadius anıtıdır. Abide günümüzde bir anıttan çok harabeye benzese de ilk dikildiğinde muhteşem bir anıt olduğu tahmin edilmektedir. Sütunun uzunluğunun yaklaşık 50 m. olduğu ve 17. yüzyılın sonlarına kadar da ayakta olduğu dönemin seyyahları tarafından dile getirilmektedir.

Fakat İstanbul’un uğradığı yangın ve tabi afetler sonrasında anıt büyük zararlar görmüş ve sonuçta bu yüksekçe anıtın devrilmesinden çekinen Lale devri padişahlarından 3. Ahmet zamanında büyük ölçüde yıktırılmıştır.

İstanbul’u İstanbul yapan bu dikilitaşları en kısa sürede keşfetmenizi öneririz.

YolveMacera

Sibel Çağlar

Merhaba. Matematik öğretmeni olarak sürdürdüğüm hayatıma ilerleyen süreçte doğa sporlarını ve içerik üreticiliğini eklemeyi tercih ettim. Bilim, tarih ve coğrafya ilgi alanlarımın başında geliyor. Severek üretiyorum ve ürettiklerimi yayınlıyorum. Yolculuğumda bana eşlik ettiğiniz için teşekkürler.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu