İcat edildiği zamandan beri kameralar bir biçimde hayatımızda önemli bir yer tutuyor. Sonuçta herhangi bir sahneyi veya anı yakalamamıza ve sonsuza kadar saklamamıza izin veren bu aletler günümüzde, telefonların da giderek becerilerinin artması sonucunda, gerçekten de güzel işler çıkarıyor.
Ancak bitmez tükenmez fotoğraf çekme arzumuz aslında pek de iyi bir şey olmayabilir. Sonuçta anımsayalım. Fotoğraf makinesi hayatımıza girmeden önce herkes bir sahneyi yakalamak, bir anı belgelemek veya bir portre oluşturmak için çizim yeteneklerini kullanıyorlardı.
Bunun nedenini daha iyi anlamanız için aklınızda bir senaryo canlandıralım. İki kişi doğa yürüyüşüne gitsin. Bunlardan birisi iyi bir çizer diğeri de sıradan kabiliyetlere sahip biri olsun. Bir ormanın içinden geçerken bu iki kişinin algıları aynı biçimde çalışmayacaktır.
Elinde bir fotoğraf makinesi olan kişi yemyeşil huzur verici doğayı görüp, etkileyici kareler yakalayarak etrafını fotoğraflamaya başlayabilir. Ancak durum bundan öteye geçemez. Çünkü fotoğraflar bizim algıladığımız gerçek dünyanın yerini tutmaz.
Neden Daha Az Fotoğraf Çekmek Gerekli?
Oysa ki gördüklerini çizmeyi alışkanlık haline getirmiş bir kişi bu yürüyüşten farklı deneyimler ile evine dönecektir. Bunu ilk fark eden, İngiliz sanatçı ve sanat eleştirmeni John Ruskin idi. Başlarda kameralardan çok etkilenmişti. Ancak zamanla kameralara karşı şüpheleri gelişmeye başladı.
Ruskin, insanların ayrıntıları nadiren fark etmesinden çok rahatsızdı. Modern turistlerin, özellikle de Avrupa’yı trenle (ilk olarak 1862’de Thomas Cook tarafından sunulan bir hizmet) bir haftada katetmekten gurur duyanların körlüğüne ve aceleciliğine üzüldü.
Üstelik bunu gözlemlediği zamanlarda kameralar bir duvar saati büyüklüğündeydi. Ruskin bu körlüğü düzeltmek için, bizlere çizim yapmamızı önerdi.
Hemen benim resim yeteneğim yok diye üzülmeyin. Aslında önerisi sıradan insanlar içindi. Bir sanatçı olarak değil, basit bir şekilde, sadece gördüğümüzü kağıda aktarmamızdı kastettiği. Yukarıda aktardığımız yürüyüşe çıkan iki kişi örneğini de aslında o vermişti. Ve şunları yazmıştı. “Eğer bir çizer değilseniz sadece yeşillik görürsünüz ve eve tekrar geldiğinizde, söyleyecek bir şeyiniz kalmamıştır.”
Neden Daha Çok Resim Çizmeliyiz?
19. yüzyılın ortalarında fotoğraf makinelerinin hayatımıza girmesiyle insanların gördüklerini çizme alışkanlığı ortadan kalkmıştı. Bunun sonucunda da resim yalnızca ‘sanatçıların’ yapabileceği bir şey haline geldi.
Bu nedenle çizimin tutkulu destekçisi ve kamera düşmanı olan Ruskin, insanları yeniden eskiz çizmeye teşvik etmek için dört yılını çeşitli kampanyalar düzenleyerek geçirdi. Kitaplar yazdı, konuşmalar yaptı ve sanat okullarını finanse etti. Ona göre, gerçekten değerli olan şey, hız değil, düşünce ve görüştü.
Hızlı gitmenin kimseye bir faydası yoktu. Bu yüzden işleri yavaşlattı ve etkileyici şeylere, hatta oldukça basit şeylere bile daha uzun süre bakmamızı tavsiye etti. Kendi çizimleri bu konuda bize yol gösterdi. Sonuçta gerçekten de bir ağaç çizmek için en az on dakikalık akut konsantrasyon gerektirir. Oysa ki en güzel ağaç bile, yoldan geçenleri nadiren bir dakikadan uzun süre önünde tutmayı başarır.
Ancak günümüzde geldiğimiz noktaya baktığımızda Ruskin’in çabalarının pek de uzun soluklu çözümler olmadığını görebiliyoruz. Ancak her işin başı farkındalıktır. Bu nedenle belki de yola çıkarken çantamıza telefonumuzun yanına küçük bir defter ve kalem atmamız gerçekten de farklı güzellikleri keşfetmemize olanak verecektir. Denemesi kolay…
Ayrıca göz atmak isterseniz
- Basit Bir Kaç Adım İle Mutlu Olmak Mümkün!
- Danimarka’da İş Yerinde Mutluluk Sırrı: Arbejdsglæde
- Tablolarda Mutluluk Şifreleri Saklanmış Olabilir!
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Why we should draw more (and photograph less); https://ed.ted.com/
- On the Importance of Drawing; https://www.theschooloflife.com/
YolveMacera