Bosna Hersek’de başkent Saraybosna’ya yaklaşık 2 saat uzaklıktaki Mostar, farklı kültürlerin izleriyle, acılarıyla, eğlencesiyle, yenilenen sokaklarına inat tüm ihtişamı ile Neretva Nehrini birleştiren Eski Köprüsüyle bizlere uzaklardan göz kırpıyor sanki…
Şehrin ortasından geçen Neretva Nehri, savaş sonrasında yaşam alanlarını da ikiye bölmüş, nehrin bir tarafında ağırlıklı olarak Boşnaklar, öteki tarafında da Hırvatlar yaşıyor. Bu iki yakayı da dünyanın en güzel köprülerinden biri olan, halkın “Stari Most” yani Eski Köprü dediği taş köprü birleştiriyor.
Eski Köprü yapılmadan önce, 15’inci yüzyılda aynı yerde zincirlerle sabitlenmiş tahta bir köprü varmış ve bu köprünün iki ucundaki denetim kulelerindeki nöbetçilere “köprüyü koruyan insanlar” anlamına gelen “Mostari” deniyormuş. Kentin adı Mostar da buradan geliyor.
Zamanla bu tahta köprü eskiyince, Osmanlı döneminde halk, İstanbul’dan buraya daha sağlam bir köprü yapılmasını istemiş. 1566 yılında Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayrettin, Mostar’ın güneyindeki Mukosa’dan getirilen taşlarından 456 kalıp taş kullanarak 4,49 metre genişliğinde, yazın nehirden 21 metre yükseklikte kalacak biçimde tasarlanmış olan taş köprüyü yapmış.
Osmanlı mimarisinin çok güzel bir örneği olan bu köprü, dört yüzyıl boyunca iki dünya savaşı geçirerek ayakta kalmasına karşın, 1993 yılında savaş sırasında bombalanarak yıkıldı. Yüzyıllar boyunca Mostar ve Bosna’daki tarihsel hoşgörünün ve kültürel çeşitliliğin bir simgesi olan Eski Köprü’nün yıkılması yalnızca kentin iki yakasını birbirinden ayırmanın ötesinde bir anlam taşıyordu.
İşte bu yüzden Dünya Bankası, UNESCO ve başta Türkiye olmak üzere 10 ülkenin desteğiyle ve birçok firmanın çalışmasıyla, kemer bölümü aslına uygun kalınarak tekrar inşa edildi. Bu yalnızca iki yakayı birleştirmesi değil, Boşnaklar’la Hırvatlar’ı birbirine yakınlaştırması, geçmişten gelen hoşgörüyü ve yeni umutları kente yeniden taşıması anlamında da çok önemliydi.
Komşuların birbirine düşman olduğu bir savaşın içine düştüğü bir dönemden geçmesine karşın, Mostar bugün minareleriyle camiler, kuleleriyle kiliseler yeniden ayakta. Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Yugoslavya döneminin izlerini özenle saklıyor hâlâ…
Her tarihi dönem kendine ait izler bırakmış Mostar sokaklarında. 2005 yılında Eski Köprü’yle birlikte UNESCO Dünya Miras Listesi’ne giren Mostar kentinde, bugün onlarca minare ve kilise kulesi tekrar göğe yükseliyor. Köprünün çevresindeki küçük dükkanların ve binaların çatıları ince dilimli Hersek ve Adriyatik kıyılarındaki taşlardan yapılmış. Köprüye yaklaşınca Tara Kulesi’ni görüyoruz, duvarları 3 metreden kalın olan bu kule 1676’da yapılarak barut deposu olarak kullanılmış, hemen yanında da zincirli tahta köprü zamanından kalma Hercegusa Kulesi bulunuyor.
Taşların oluşturduğu yol üzerinde yürüyerek köprünün üzerine geldiğimizde, köprüden görünen manzara da köprünün kendi görüntüsü kadar güzel. Nehrin sağ ve sol yakasındaki yapılar, camiler, kanyonu saran ağaçlar, bitkiler ve mavi-yeşil rengiyle köprünün altından akan Neretva Nehri özenle yapılmış bir tablo gibi…
Köprünün öteki ucundaki, ilk katı 17l6’da cezaevi olarak da kullanılmış Ha-lebija Kulesi‘nin yanından geçerek nehrin karşı yakasına gidiliyor. Bu bölümdeki Radoblja Nehri üzerinde 1558’de yapılan Krıva Cuprıja Köprüsü Eski Köprü’nün küçük bir kopyası gibi. Söylentiye göre bu köprü büyük köprüye örnek olmuş.
Mostarlılar, resmi verilere göre 2 bin kişinin öldüğü, 26 bin kişinin de göç etmek zorunda kaldığı savaş döneminden sonra artık yaralarını sarmak istiyorlar, güler yüzleri ile bizleri bekliyorlar. Keşfetmeniz dileğimizle…
YolveMacera