Paskalya Adası: Rapa Nui Halkına Ne Oldu?

Paskalya Adası, dünyanın yerleşime açık en ücra bölgelerinden birisidir. Sadece 400 kilometrekarelik bir alanı kaplayan bu Pasifik adası, Güney Amerika’nın batı sahiline 3200 kilometre, en yakındaki yaşanabilir yer olan Pitcairn Adası’na ise 2000 kilometre uzaklıkta bulunuyor.

Paskalya Adası aynı zamanda dünyanın en esrarengiz yerlerinden de biridir. Bu adayı gizemli kılan şeylerin en başında da elbette adanın birçok yerine dağılmış olan 1000’den fazla sayıda ve devasa boyutlarda adına Moai denen heykeller geliyor. Bu heykeller adanın aynı zamanda 1995’te UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmesini sağlamış durumda.

Adanın yerel ismi olan Rapa Nui, bu anıtları yaptığı düşünülen Polinezyalı yerli halkın da adı. Adaya Paskalya Adası denmesinin sebebi ise adaya 1772 yılında ayak basan ilk Avrupalı ziyaretçi Hollandalı Jacob Roggeveen’in buraya bir Paskalya arifesinde ulaşması.

Paskalya Adası
Paskalya Adası, yaklaşık 780.000 ila 110.000 yıl önce yanardağ patlamaları sonucunda oluşmuş bir adadır. Günümüzde oldukça çoraktır. Ama polen analizlerini de içeren son bilimsel araştırma, Paskalya Adası’ na ilk göçmenlerin geldiği sırada adada, büyük ormanlar da dahil olmak üzere yoğun bir bitki örtüsünün olduğunu gösteriyor.

Bunlar Paskalya adası hakkında bildiklerimiz. Ancak günümüzde halen bilmediğimiz çok fazla şey de mevcut. Bunun temel nedeni ise ada halkından günümüze yazılı bir kayıt kalmaması.

Paskalya Adası Hakkında Neler Biliyoruz?

Arkeolojik bulgulardan bir zamanlar bu adaya ilk yerleşenlerin dünyadan izole yaşamak durumda kaldıkları anlaşılıyor. Bu durumda adanın kendilerine sağladığı sınırlı kaynaklarla kendilerine bir yaşam kurmak zorunda kalmışlardı. Ancak yine de hayatta kalmayı başarmışlardı. Şaşırtıcı bir şekilde, bu insanlar küçük bir ada içinde farklı kültürlere sahip birden fazla klana da ayrılmışlardı.

paskalya adasi
Üçgen bir forma sahip olan adanın 3 ucunda da birer yanardağ bulunuyor. PoikeRona Raraku ve Maunga Terevaka adındaki bu volkanik dağlar, adanın taş yapılarının, o meşhur Moai heykellerinin temelini oluşturuyor.

Toplumsal etkinlikler, yılın belirli dönemlerinde kullanılan, birbirinden bağımsız tören merkezlerinde gerçekleştiriliyordu. En önemli anıtları, Polinezya’nın diğer bölgelerinde de benzerlerine rastlanan ve ahu diye adlandırılan, cenaze, atalara tapınma ve eski kabile reislerini anma amaçlı büyük taş platformlardı.

Paskalya Adası
“Moai”ler adanın doğu kıyısında bulunan Rano Raraku volkanından alınmış olan yumuşak volkanik tüflerden yapılmıştır. Bu dev heykeller kayalardan tek parça halinde imal edilmiştir. Bu heykeller çarpıcı bir sanat örneği oluşturmakta ve yontma tekniğinin son aşamalarının örneklerini gözler önüne sermektedirler. Ayrıca moailerin başında Pukao adı verilen dev kırmızı şapkalar bulunmaktadır.

Bu ahulardan bazılarının, yüzlerini özellikle gündönümlerinden birine ya da ekinoksa dönecek şekilde karmaşık astronomi düzenlerine göre dizilmiş olması, Paskalya Adası’nın en azından belirli bölgelerinde ulaşılan bilgi düzeyini de gösteriyor.

On altıncı yüzyıla gelindiğinde adada yüzlerce ahu ve 600′ den fazla dev taş heykel vardı. Sonra, toplumun en gelişmiş olduğu dönemde, bu uygarlık birdenbire yıkıldı ve geride, Rano Raraku taşocağındaki yarım bırakılmış heykeller kaldı. Bu yıkımın nedeni bilim dünyasında uzun süre konuşuldu. Genel kanı aslında hepimizi ilgilendiriyor.

Paskalya Adası Sakinleri Aynı Zamanda Sonlarını da Hazırlamıştı

Paskalya Adası yaklaşık 30.000 yıl boyunca, bazıları 30 metre yüksekliğinde, 16 milyona varan palmiye ağaçlarıyla kaplıydı. Ancak bugün büyük ölçüde ağaçsız. İlk yerleşimciler tarım için alanlar açmak zorundaydılar. Bunun için akıllarına gelen çözüm ormanları yok etmekti.

Nüfus yavaş yavaş arttıkça kademeli olarak kalan ağaçları kesmeye başladılar. Bunların hepsinden daha çok sayıda ağaç da, dev heykellerin adanın çevresindeki tören alanlarına taşınmasında kullanıldı. Adalılar, yük hayvanları olmadığı için, ağaç gövdelerini kızak olarak kullanıp, heykelleri adanın diğer tarafına insan gücüyle götürmek zorundaydı.

Klanlar arasındaki heykel dikme rekabeti arttıkça, ihtiyaç duyulan kereste miktarı da artıyordu. 1600 yılına gelindiğinde ada neredeyse tamamen çıplak kalmış, heykel yapımı durmuştu. Artık tekne yapamıyor, uzun yolculuklara dayanması imkansız olan sazdan tekneler kullanıyorlardı.

Paskalya Adası
Heykelcilik, karmaşık olmaktan çok, zaman alıcı bir işlemdi. Ama en zor iş, her biri yaklaşık 6 metre uzunlukta ve onlarca ton ağırlıkta olan heykelleri adanın diğer ucuna götürmek ve abunun üstüne dikmekti. Uzmanların araştırmalarına göre bir moaiyi yontmak, taşımak ve ahunun üzerine yerleştirmek için 23.000 adam-günlük bir çalışmayı gerektirmiştir. Yaklaşık 1000 adet heykel olduğu düşünüldüğünde olayın ihtişamı daha belirgin hale gelmektedir.

Bunun sonucunda zaten kötü durumda olan ada toprakları daha da bozuldu. Ağaçların olmaması, toprak erozyonuna yol açtı. Sonuç olarak, gittikçe tükenen kaynaklarda yaşamak olanaksız hale geldi ve nüfus hızla gerilemeye başladı.

Dünyanın bu ücra köşesinde kapana kısılan ada halkı, kendi kendilerine yarattıkları bu çevresel yıkımın sonuçlarından kaçmayı başaramadı. Avrupalılar on sekizinci yüzyılda adaya ilk kez gittiklerinde hiçbir ağaç olmadığını not edeceklerdi.

Paskalya Adası’ndan Alınması Gereken Dersler Mevcut

Screenshot 3 1
Bu gizemli heykeller ile muazzam bir okyanus manzarasının buluştuğu bir diğer nokta ise Ahu Akivi. Tongariki’nin tersine bu sefer heykellerin yüzlerini okyanusa döndüklerini görüyoruz. İnanışlardaki farklılıklar mı yoksa pratik sebepler mi bu farklılıkları yaratıyor henüz çözülememiş durumda.

Orman kaybının toplumsal ve kültürel etkileri de aynı derecede önemliydi. Artık daha fazla heykel dikmenin mümkün olmaması, halkın inanç sistemi ve toplumsal yapısı üzerinde olumsuz etkilere yol açmıştı.

On sekizinci yüzyılda adaya gelen ilk Avrupalılar, sadece birkaç heykelin hala ayakta olduğunu gördü. Gelen ziyaretçiler bu heykellerin taşocağından nasıl taşındığını sorduklarında, adanın ilkel sakinleri, atalarının neler yaptığını artık hatırlamıyorlardı; yalnızca, bu dev figürlerin adanın öteki tarafından “yürüyerek” geldiğini söyleyebildiler.

rana raruka
Rano Raraku bir heykel atölyesi olarak kullanılmış ve tamamlanan dev heykeller adanın genellikle denize bakan değişik yerlerine taşınmışlardır. Rano Raraku’da yaklaşık olarak 200 adet heykel kalmıştır, Bunların birçoğunun da taşocağının altında gömülü olduğu sanılmaktadır. Heykellerin çoğu yarım kalmış durumdadır, bir kısmı ise neredeyse taslak aşamasındadır.

Tamamen ağaçsız, çıplak bir alan gören Avrupalılar bu olaya hiçbir mantıklı açıklama bulamadılar ve onlar da en az ada sakinleri kadar büyük bir şaşkınlığa düşmüşlerdi.

Günümüzde Paskalya Adası Ne Durumda?

Güney Pasifik Okyanusu’nda yer alan, Şili’nin Valparaiso bölgesine bağlı Paskalya Adası, bugün dünya çapındaki tanınmaktadır. Günümüzde ada halkının geçim kaynağı turizmdir.

ahu Nau Nau en anakena
Anakena Plajı, tropik bir kumsal olarak deniz keyfini ve otantik atmosferi tadabileceğiniz yerlerden. Palmiye ağaçlarıyla ve bembeyaz kumlarıyla huzur veren plaj bölgesinde iki adet de ahu bulunuyor. 

Paskalya adasını ziyaret edenlerin amaçları da muhtelif. Kimisi adanın gizemli heykellerini gözleriyle görmek istiyor, kimisi de tropik bir tatilin tadını çıkarmaya çalışıyor. Tüm bunlar devam ederken de araştırmacılar halen adanın sırlarını anlamaya çalışıyorlar. Ayrıca göz atmak isterseniz: Bataklık Arapları Bir Zamanlar Mezopotamya’nın Venedik’ini İnşa Etmişti


Kaynaklar ve ileri okumalar

YolveMacera

Sibel Çağlar

Merhaba. Matematik öğretmeni olarak sürdürdüğüm hayatıma ilerleyen süreçte doğa sporlarını ve içerik üreticiliğini eklemeyi tercih ettim. Bilim, tarih ve coğrafya ilgi alanlarımın başında geliyor. Severek üretiyorum ve ürettiklerimi yayınlıyorum. Yolculuğumda bana eşlik ettiğiniz için teşekkürler.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu