On yıllık Truva Savaşı’na sahne olan efsanevi Truva şehrinin, Yunan mitolojisindeki birçok ünlü karakterle bağlantısı vardır. Truva’nın düşüşüyle ilgili hikayeyi hepimiz biliriz. Antik mitolojiye göre Truva Atı, Yunanlıların sonunda Truva şehrini ele geçirmesine izin vermişti. Ancak tarihçiler bu olayın gerçekten olup olmadığı konusunda farklı görüşlere sahipler. Aslında bir çok tarihçi şu cümleyi kuruyor. Truva Atı sadece bir efsaneydi ama Truva kesinlikle gerçek bir yerdi.
Truva Savaşı Nasıl Gerçekleşti? Truva Atı Hikayesi Nedir?
Truva’nın hikayesi, Kral Peleus ve bir deniz tanrıçası olan karısı Thetis’in düğünleriyle başlar. Çift düğünlerine uyumsuzluk tanrıçası Eris’i çağırmaz, ancak o yine de ziyafete gelir ve sinirinden masaya üzerinde “En güzele…” yazan altın bir elma fırlatır. Hera, Athena ve Afrodit elmaya aynı anda atılırlar. Zeus, bu anlaşmazlığı çözme görevini yeryüzündeki en yakışıklı adama, Truva Kralının oğlu Paris’e verir.
Her üç tanrıça da Paris’e kendisini seçerse çeşitli armağanlar vereceklerini söylerler. Hera onu, Asya Kıtası’nın hakimi ve dünyanın en zengin insanı yapmayı teklif eder. Athena’nın önerisi, Paris’i dünyanın en yakışıklı, en akıllı insanı ve en güçlü savaşçısı yapmaktır. Afrodit’inki ise dünyanın en güzel kadınının aşkını vermektir. Bu kadın Spartalı Helen’dir. Sonuçta Paris Afrodit’in önerisini kabul eder ve altın elmayı ona verir.
Paris, Helen’i bulmak için Yunan şehri Sparta’ya doğru yola çıkar. Truva Prensi, Sparta’da Menelaus’un sarayında şeref konuğu olarak karşılanır. Ama Menelaus bir cenaze törenindeyken Paris ve Helen onun servetinin büyük bir bölümünü yanlarına alarak Truva’ya kaçarlar.
Menelaus döndüğünde karşılaştığı manzara karşısında çılgına döner. Hemen bir ordu toplayıp Truva’ya saldırmaya karar verirler. Böylece efsanevi Truva Savaşı’nın tohumları atılmış olur. Menelaus’un kardeşi Agamemnon bunu üzerine Truva’ya bir Yunan seferi düzenleyecektir.
İki yılı aşkın bir hazırlık sürecinin ardından gemilerden oluşan Yunan filosu, Truva’ya hareket etmek üzere toplanır. Savaş dokuz yıl sürer ve bu zaman zarfında, Paris’in öldürdüğü Aşil de dahil olmak üzere, her iki taraftan da birçok önemli kahraman ölür.
Ancak Yunanlılar hâlâ Truva’nın büyük duvarlarını aşıp şehre girememişlerdir. Savaşın onuncu yılında kurnaz asker Odysseus, içlerinde kendisinin de bulunduğu Yunanlı savaşçıları gizlemek üzere oyuklar bulunan tahtadan bir at yapar ve askerler bu atın içine yerleştirilirler.
At şehir kapısının dışına bırakılır ve limandaki Yunan filosu da yeniliyormuş gibi geri çekilmeye başlar. Truvalılar geri çekilen gemileri ve şehrin dışındaki tahta atı görünce artık zaferi kazanmış olduklarına inanırlar ve atı şehrin içine çekerler.
O gece Yunanlılar attan dışarı çıkar ve şehrin kapılarını açarak tüm Yunan ordusunu içeri alırlar. Neye uğradıklarını şaşıran Truvalılar ağır bir yenilgi alırlar. Menelaus kendisine sadakatsizlik eden Helen’i öldürmeye kesin kararlıdır, ancak Helen’in güzelliği galip gelir ve Menelaus canını bağışlar.
Truva Atı Efsanesini Nasıl Öğrendik?
Truva hikayesi ilk kez, Homeros’un MÖ 750’de yazdığı İlyada’da geçer. Homeros’tan sonra gelen yazarlar da hikayeye bazı ayrıntılar eklemişlerdir. Heredot gibi birçok antik Yunan tarihçisi, Truva Savaşı’nın gerçekten yaşanmış bir olay olduğuna inanırlar. Bu yazarlar Homeros’un dediğini yaparlar ve Truva’yı Çanakkale Boğazı’na bakan bir tepeye yerleştirirler.
Yüzyıllar boyunca Truva efsanesinden etkilenen kaşifler ve antikacılar, bu şehri araştırmışlardır. Truva’yı araştıran en tanınmış kişi Alman işadamı Heinrich Schliemann’dır. Schliemann, Homeros’un İlyada’sından yola çıkarak Truva’nın Çanakkale Boğazı’ndan birkaç km ötede bulunan Hisarlık adlı bir tepede bulunduğunu düşündü. 1870’ten 1890’a kadar bölgede kazılar yaptı.
Bu kazıları sırasında Tunç Çağı’nın ilk yıllarından (MÖ üçüncü binyıl) Roma dönemine kadar süren, eski çağlara ait bazı şehirlerin kalıntılarını buldu. Truva’nın daha aşağılarda olduğunu düşünen Schliemann yukarı kısımları aceleyle ve dikkatsizce kazdı ve bunu yaparken de kanıt niteliğinde hayati öneme sahip bulgulara telafisi mümkün olmayan zararlar verdi. 1873’te Priam’ın Hazinesi adını verdiği altın eserler buldu. Homeros’un bahsettiği Truva şehrini bulmuş olduğunu dünyaya duyurdu.
Schliemann o altın eserleri gerçekten iddia ettiği yerde mi bulmuştu, yoksa bölgenin efsanevi şehir Truva olduğu tezini kanıtlamak için onları oraya kendisi mi yerleştirmişti? Bu soru birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Schliemann’ın başka konularda da gerçekleri çarpıttığı bilinir.
Truva’yı Hisarlık Tepesi’nde kendisinin bulduğunu iddia etmesine rağmen, Troad’ı (eski adıyla Truva) ilk kez ziyaret ettiğinde, arkeolog ve diplomat Frank Calvert, Hisarlık’ta ailesinin arazisi olan bir alanda kazılarına bir süredir devam etmekteydi. Ancak Schliemann daha sonra Homeros’un şehrini bulan kişi olarak dünya çapında ün kazandığında, Calvert’ın bu kazıda kendisiyle birlikte çalıştığını inkar etti.
At Efsane Olsa da Truva Ve Gerçekleşen Savaş Bir Gerçekti
Schliemann’ın, Homeros’un Truva’sı olduğunu düşündüğü şehir, aslında MÖ 2400-2200 yılları arası bir zaman dilimine, yani Truva Savaşı’nın yapıldığı kabul edilen tarihten en az 1000 yıl öncesine dayanır. Onun kazılarından sonra bölgedeki çalışmalar sürmüştür. Wilhelm Dörpfeld, Amerikan arkeolog Cari Blegen ve bölgeyi inceleyen diğer araştırmacıların yaptığı kazılar burada, çeşitli alt evrelerle birlikte yedi farklı evre ve şehrin olduğunu gösterir.
Bu evreler MÖ üçüncü bin yılda Truva I ile başlar ve Helenistik dönemde (MÖ 323-31) Truva IX ile biter. Tunç Çağı’nın sonlarındaki evre Truva Vila (MÖ 1300-1180), Homeros’un tanımlamalarına uyduğu görülen tarihi ve şehrin bir savaşta yıkılmış olduğunu gösteren yangın izlerinden dolayı, Homeros’un Truva’sı olabileceğine en çok ihtimal verilen şehirdir.
Homeros’un devasa Truva Atı ile ilgili anlattığı hikayesinde belki de en tuhaf ayrıntının ardında bile tarihi açıdan gerçeklik payı bulunabilir. İngiliz tarihçi Michael Wood, bunun şehre girmek için yapılmış akıllıca bir hile olmaktan ziyade, ata benzeyen büyük, ilkel bir mancınık olabileceğini öne sürmüştür.
Ayrıca atın korkunç deprem tanrısı Poseidon’u temsil ettiği de bilinmektedir. Belki de Truva atı, şehri vurup savunmasını büyük ölçüde zayıflatan ve böylece Yunan ordularının kolayca şehre girmesine neden olan bir depreme gönderme yapıyor da olabilir.
Sonuç olarak, Truva Savaşı kısmen tarihi gerçeklere dayanmaktadır, ancak kuşaktan kuşağa anlatıldığı yüzyıllar boyunca hikayeye doğaüstü güçler eklenmiştir diyebiliriz. Belki de Truva güzeli Helen bile, bu hikayeyi anlatanlardan birinin eklediği bir hayal ürünüdür.
Yazımızın devamında bir başka şaibeli konu hakkında bilgi edinmek isterseniz: Bosna Piramitleri Gerçek mi Yoksa Bir Aldatmaca mı?
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Was The Trojan Horse Real? Inside The Historical Debate; yayınlanma tarihi: 16 Mart 2022; Bağlantı: https://allthatsinteresting.com/
- The City Of Troy Was Real. The Trojan Horse? Not So Much. Yayınlanma tarihi: 1 Ağustos 2019; Bağlantı: https://www.discovery.com/
YolveMacera