Amasya’ya yolu düşenlerin izlerini sürebileceği, kulaktan kulağa aktarılan bilindik bir efsane vardır. Ölümsüz aşkı sembolize eden, hüzünlü bir efsanedir bu. Bahsettiğimiz efsane aslında adını daha önce duymuş olduğunu düşündüğümüz Ferhat ile Şirin efsanesidir.
Rivayete göre, Ferhat ünlü bir nakkaştır. Genç Ferhat, Amasya Sultanı Mehmene Banu’nun kız kardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini nakşederken Şirin’i görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat, sultana haber salarak Şirin’i istetir. Ancak sultan, kız kardeşini vermek istemez ve Ferhat’ı oyalamak için Elma Dağı’nı delip şehre su getirmesini şart koşar.
Ferhat, aşkından aldığı güçle dağları deler. Bunu gören sultan, Şirin’i Ferhat’a vermemek için yaşlı dadısını göndererek, Şirin’in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat, bu acı haber üzerine, elinde tuttuğu kazmayı havaya atar, düşen kazma Ferhat’ın başına isabet eder ve Ferhat orada yaşamını yitirir.
Acı haberi alan Şirin korku içinde olayın geçtiği kayalığa gelir. Ferhat’ın kanlar için de yatan cansız bedenini görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan atlayarak canına kıyar.
Bu olaydan sonra Ferhat’tan akan her kan damlası onun Şirin’e olan ölümsüz aşkını göstermek için kan kırmızısı renkteki lalelere dönüşür. İşte o gün bu gündür inanışa göre bu kırmızı laleler Ferhat’ın Şirin’e duyduğu ölümsüz aşkı simgeliyor.
Lale Çılgınlığı Dönemi
Lale sözcüğü Farsçadan Türkçeye geçmiş bir sözcük olup “kırmızı” anlamına gelir. Burada, parlak kırmızı renkte değerli bir taş olan “lal” taşına bir gönderme söz konusudur. Lalenin batı dillerindeki karşılığı “Tulip”, “Tulipe” ya da “Tulpe”dir.
Bu ismin ortaya çıkması konusundaki en yaygın görüş ise Kanuni Sultan Süleyman döneminde laleye “tulipan” denilmesidir. O dönem Avusturya elçisi olan Busbecq’in İstanbul’la ilgili yazdığı hatıralarında bu ismi kullandığı ise bilinmektedir.
Yaklaşık olarak 11. yüzyıldan beri Türkler tarafından yetiştirilen lalelerin, Avrupa kıtasına yolculuğu, batılı seyyahların Osmanlı İmparatorluğuna yaptıkları ziyaretler sonucunda yaklaşık 16. yüzyılda başlıyor. Hollanda’daki lalelerin öyküsüyse 1593 yılında Carolus Clusius adlı botanikçinin Holanda’daki Leiden Üniversitesi’nin botanik bahçesinin müdürü olmasıyla başlıyor.
Clusius’a o dönemde Kanuni Sultan Süleyman’ın büyükelçisi tarafından, ilk lale soğanları hediye ediliyor. O da Avusturya’da tanıştığı laleleri daha sonra Hollanda’ya götürüyor ve Hollanda’da yazdığı kitapta ilk kez lalelerden bahsedilmiş olunuyor.
Hollandalıların lale çılgınlığı 1624 yılında başlıyor. Kısa bir süre sonra fiyatlar hızla yükselerek, bir lale soğanının fiyatı Amsterdam’da bir ev fiyatına eşdeğer oluyor. Neyse ki bu çılgınlık 1637 yılından sonra diniyor.
11. Yüzyılda Selçuklular tarafından yetiştirilen lale, Osmanlı İmparatorluğu döneminde özellikle 16-18. yüzyıllar arasında süs bitkisi ve süsleme motifi olarak büyük önem kazanıyor. Sultan III. Ahmed dönemindeyse doruk noktasına ulaşıyor ve laleye gösterilen ilgiden dolayı 1718-1730 yılları arasındaki döneme Lale Devri adı veriliyor.
Avrupa’da 17. yüzyılın ilk yarısında laleyle ilgili tam 34 kitap yazılırken, ülkemizdeyse, içinde 50 adet orijinal olarak hazırlanmış resim yer alan Lale Mecmuası adı verilen bir kitap hazırlanıyor. Bugün ne yazık ki laleleri kaybettiğimiz gibi bu kitabın da aslı elimizde değil.
Lalenin Anavatanı Neresidir?
Lalenin doğum yeri neresi diye soracak olursak, bu bitkinin Rusya ile Çin arasında yer alan Tien Şan dağları ile Pamir dağları arasında ortaya çıktığı kabul ediliyor. Lalenin ikinci doğum merkeziyse Azerbaycan ile Ermenistan arasında kalan Transkafkasya bölgesi.
Ülkemiz de bu ikinci grubun arasında yer alarak lalenin önemli doğum merkezlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Bu bölgelerin dışında lale Balkanlar, İspanya, Portekiz, İtalya, İsviçre ve Fransa’da doğal olarak yetişiyor.
Bugün İstanbul’un ünlü semtlerinden olan Laleli, adını o dönemde bölgede yer alan lale bahçelerinden alırken, Erzurum yakınlarında Kayseri ve Sivas arasında yer alan Laleli geçidi de, adını o bölgede yetişen lalelerden alıyor.
Lalelerin doğal yetişme ortamlarına bakacak olursak bu bitkiler her zaman dağlık bölgeleri tercih ediyorlar. Özellikle yüksek rakımlarda yaşayan laleler, kışı karın altında geçirerek aşırı soğuklardan kendilerini koruyorlar. Ancak Hollanda’da yapılan melezleme çalışmaları sonucunda bugün lalelerin kültür varyeteleri hemen her türlü ortamda yetişebiliyor.
Bugün Hollanda’nın rüzgar değirmenleri ve tahta ayakkabılardan sonra üçüncü simgesi olan laleler, Hollanda topraklarının yaklaşık dörtte birinde yetiştiriliyor. Bu büyük miktarda üretim sonucunda her yıl yaklaşık 3 milyar lale soğanı üretiliyor ve bunun 2 milyarı diğer ülkelere ihraç ediliyor. Bir tohum deyip geçmeyin, bir çiçek bir ülkenin kaderini doğru biçimde değerlendirilebilir ise değiştirebilir. Ayrıca göz atmak isterseniz: Kiraz Çiçeklerinin Açması: Sakura Zensen
Referans makale: Cenk Durmuşkahya,”Ölümsüz Aşkın Simgesi: Lale”, Bilim ve Teknik Dergisi Mart 2005