Mitoloji de karşımıza çıkan efsanelerin çoğu kurgu olsa da, bir yerlerden de ilhamlarını almaları gerekir. Bu yazıda gerçek hayatta ziyaret edebileceğiniz efsanevi yerleri tanıyalım.
1.Olimpos Dağı
Yunan mitolojisi hakkında az da olsa bilgisi olan herkes Olimpos Dağı’na aşina olacaktır. Antik Yunan mitolojisine göre, aralarında Afrodit, Poseidon ve Zeus’un da bulunduğu 12 Olimpiyat tanrısı ve tanrıçası Olimpos Dağı’nın tepesinde yaşıyordu.
Gerçek dünyada ise Mount Olympus yani Olimpos Dağı, 2918 metre ile Yunanistan’ın en yüksek dağıdır. Çarpıcı dağ, Yunanistan ve Makedonya sınırında yer alır ve Yunanistan’daki diğer popüler destinasyonlarla karşılaştırıldığında oldukça uzak olmasına rağmen turistler için oldukça erişilebilirdir.
Dağın özellikle Mytikas zirvesi mitolojide, Yunan tanrılarının evi olarak bilinir. Olimpos Dağı’nın etekleri sıradan yürüyüşçüler arasında popülerken, daha deneyimli dağcılar bulutlarla kaplı Mytikas Zirvesi’ne çıkar. Yunanistan’daki Olimpos Dağı antik tanrılarla en çok ilişkilendirilen dağ olsa da, aynı ad başka dağlara da verilmiştir. Bildiğiniz gibi bunlardan bir tanesi de Türkiye’dedir.
2. Sherwood Ormanı
İngiliz halk kahramanı Robin Hood’un popüler efsanesi, maceracının Sherwood Ormanı’nda dolaşırken zenginleri alt edip fakirleri savunduğunu bizlere anlatıyor. Böyle bir karakterine gerçekten var olup olmadığı tartışmalı olsa da Sherwood Ormanı gerçektir ve 423 hektarlık alanı kaplar. Arazi, efsanelerde Robin Hood’un saklandığı yerlerden biri olarak öne çıkan 1000 yıllık bir meşe ağacı olan Major Oak’a ev sahipliği yapıyor.
3.Truva Harabeleri
Yunan yazar Homeros’un “İlyada” adlı destansı şiirinde önemli bir mekân olan Truva’nın, uzun süre boyunca saf kurgunun yeri olduğuna inanılıyordu. On yıllık Truva Savaşı’na sahne olan efsanevi Truva şehrinin, Yunan mitolojisindeki birçok ünlü karakterle bağlantısı vardır. Homeros’un pek çok masalına ilham veren yerler ve olaylar hakkında tartışmalar olmasına rağmen, çoğu kişi 4.000 yıllık Truva kalıntılarının Anadolu’da olduğu konusunda hemfikirdir.
19. yüzyılın sonlarına kadar Truva ve Truva Savaşı bir efsane olarak kabul ediliyordu. Ancak 1871’deki kazılarda antik kentin efsanelerdeki tasvirleriyle yakından eşleşen kalıntılar bulundu. Truva’daki arkeolojik alan, Erken Tunç Çağı’ndan (MÖ 3000-2500) Bizans dönemine (MS 300 civarı) kadar uzanan 9 katmandan oluşmaktadır.
Efsane kentin geç Tunç Çağı tabakalarından birine ait olduğuna inanılıyor. Truva’nın varlığından kesin olarak emin olsak da efsane ile gerçek arasındaki ayrım hala araştırılıyor. Bugün bölge UNESCO Dünya Mirası Listesi‘nde yer alan popüler bir turistik mekandır.
4.Kayıp Altın Şehir: El Dorado
El Dorado efsanesinin kökenleri Güney Amerika’nın derinliklerinde yatmaktadır. İspanyol kaşifler 16. yüzyılın başlarında Güney Amerika’ya vardıklarında, And Dağları’nın yükseklerinde, şimdiki Kolombiya’da bulunan bir yerli kabile hakkında hikayeler duydular.
Törenle ilgili anlatımlar farklılık gösterse de bir anlatıya göre yeni bir lider atandığında, yeni kral Guatavita Gölü’ne getirilir, burada çırılçıplak soyulur ve altın tozuyla kaplanırdı. Sonrasında da kral bir kayıkla Guatavita Gölü’nun ortasına gelip, güneş en tepedeyken yanında getirdiği hazine ile birlikte suya dalardı.
Yani aslında “El Dorado” bir şehir değil, bu ritüelin merkezinde yer alan krala bir göndermeydi. Ancak her ne kadar amaç bu olsa da bu isim kısa sürede kayıp altın bir şehirle eşanlamlı hale gelecekti.
Bu hikaye kısa zamanda her yere yayıldı. Artık Avrupa’da, Güney Afrika veya Orta Amerika’da El Dorado isimli çok zengin bir yer olduğu, halkın altın süslemeli elbiseleri, altın kaplanmış yolları konuşulmaya başlanmıştı. O andan itibaren İspanyol istilacılar efsanevi Altın Krallığı bulmak için hiç durmadan araştırmaya başladılar. El Dorado’yu bulmaya yönelik en son girişim 2000 yılında gerçekleşti ancak elbette altın şehir bir kere daha bulunamadı.
5. Loch Ness Gölü
İskoçya’nın ünlü Loch Ness Gölü’nde yaşadığı iddia edilen Nessie adlı canavar, varlığına dair net kanıt olmamasına rağmen bugün hala bilim insanlarının çözmeye çalıştığı sır olarak kalmaya devam ediyor. Loch Ness canavarı efsanesi, İskoç Dağlık Bölgesi’ndeki Inverness yakınındaki tatlı su gölünde bir adama saldıran bir “su canavarının” anlatıldığı altıncı yüzyıla kadar uzanıyor.
Loch Ness canavarı efsanesinin dünya çapında tanınması ise 1933’te başlıyor. Efsanenin canlanmasına neden olan şey ise İngiliz doktor Robert Kenneth Wilson tarafından sözde yaratığı gösteren aşağıda gördüğünüz ünlü bir fotoğraf.
Bu fotoğraf sonucunda yıllar boyunca Loch Ness bölgesi birçok canavar avcısını kendine çekti ve orada birçok teknolojik araştırma girişimi gerçekleştirildi. Ancak bu çabaların çoğu sonuçsuz kaldı. İddiayı desteklemek maksadıyla basılan fotoğrafların da süreç içinde sahte oldukları ispat edildi. Canavara dair kesin kanıt hiçbir zaman ortaya çıkarılamasa da, medya hikayeyi benimsedi. Sonucunda insanları 433 metrelik bir derinliğe sahip Loch Ness’e ve gölün kenarındaki kale kalıntılarına çeken bir efsane yarattı.
6. Devler Geçidi
Devler Geçidi’ne küçük bir bakış, bunun gerçekten sıra dışı bir yer olduğunu anlamanız için yeterli. Bunun insan yapımı bir yer olmadığına ve tamamen doğanın eseri olduğuna inanmakta zorlanabilirsiniz. Ancak gördüğünüz her şey doğal biçimde volkanik hareketler sonucu oluşmuştur.
1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanı ilan edilen bu bölge, İrlanda’daki Antrim bölgesinde, Bushmills köyünden yaklaşık 5 kilometre uzakta bulunuyor. Eşsiz görünümü, onu ülkedeki en çok ziyaret edilen turistik yerlerden biri haline getiriyor.
Bu kıyı çıkıntısı, benzersiz düz kenarlara sahip, birbirine kenetlenen en az 40.000 bazalt sütundan oluşuyor. Ancak bu kadar çok ziyaretçiyi kendisine çekmesinin nedeni sadece ilginç jeolojik oluşumu değil. Burası aynı zamanda yöresel efsaneler ile de bağlantılı olmasıdır.
Finn McCool, genellikle dev bir karakter olarak tasvir edilir ve birçok hikaye ve maceranın merkezi karakterlerinden biridir. İrlanda mitolojisinin Fenian Döngüsü’nde yer alır. Finn McCool’a ait en ünlü hikayelerden biri Devler geçidini yapmasıdır. Bu efsaneye göre Finn McCool, İskoçya’da yaşayan diğer bir dev olan Benandonner ile savaşmak için bir köprü olarak bu yolu inşa etmiştir.
7. Hobbiton
Gişe rekorları kıran “Yüzüklerin Efendisi” ve “Hobbit” filmlerinin merkez platosu olan Hobbiton’a Dünya’nın ilgisi asla azalmıyor. Yapımın tamamı yönetmen Peter Jackson’ın memleketi Yeni Zelanda’da çekilmişti. Bu mekanlar arasında belki de en popüler olanı, ülkenin Waikato bölgesinde yemyeşil bir koyun çiftliğinde çekilen Hobbiton seti oldu.
Her ne kadar çekimler tamamlandıktan sonra orijinal setin yapısı bozulsa da, “Hobbit” üçlemesi prodüksiyona girdiğinde set kalıcı malzemelerle yeniden inşa edildi. Bu sayede bir film seti de gerçek hayatta ziyaret edebileceğiniz efsanevi yerler arasında girmiş oldu. Bugün Hobbiton’da bulunan 44 Hobbit evi, ziyaretçilere unutulmaz anlar yaşatıyor.
Kaynaklar ve ileri okumalar
- Live the Legend: 8 Mythical Places That Actually Exist. Bağlantı: Live the Legend: 8 Mythical Places That Actually Exist
- 8 Mythical Places You Can Visit in Real Life. Bağlantı: 8 Mythical Places You Can Visit in Real Life ( treehugger.com).
YolveMacera