Altmış yıl önce Aral Gölü kurumaya başladı ve geride tuzlu, verimsiz topraklar bıraktı. Burada edinilen dersler, iklim değişimi yaşayan diğer bölgeler için yol gösterici olacak.

Aral Gölü bir zamanlar son derece büyük bir su kütlesiydi. 426 kilometre uzunluğu ve 284 kilometre genişliğiyle, dünyadaki en büyük dördüncü göl konumundaydı. Bu etkileyici büyüklüğü nedeniyle “Mavi Deniz” olarak da anılıyordu. Özbekistan ve Kazakistan arasında uzanan göl, zamanla birçok balıkçı köyüne ev sahipliği yaparak bölge halkı için önemli bir yaşam kaynağı haline geldi.
Ancak bugün Aral Gölü’nün yerinde, Aralkum Çölü ya da Aral Kumları olarak bilinen kurak bir alan bulunuyor. Burası, aynı zamanda dünyanın en genç çölü olarak da tanınıyor.

Aral Gölü Neden Kurudu?
Aral Gölü, Orta Asya’nın en uzun nehirlerinden biri olan Ceyhun Irmağı tarafından besleniyordu. Ceyhun, kuzeye doğru 2400 kilometreden uzun bir mesafe kat ederek, ada benzeri küçük parçacıklardan oluşan geniş bir deltaya ulaşıyordu.
Aynı şekilde, gölün kuzey kıyılarını besleyen Seyhun Irmağı da göle taze dağ sularını taşıyordu. Bu doğal zenginlik sayesinde Aral Gölü çevresi tarih boyunca bereketli topraklar haline gelmişti. Hatta II. Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği’nde yaşanan kıtlık, gölden avlanan balıklar sayesinde bir ölçüde hafifletilmişti.

Ancak Sovyet planlamacıları, bu nehir sularının pamuk ve buğday üretimi için sulama sistemlerinde kullanılabileceğini kısa sürede fark ettiler. 1930’lardan itibaren büyük sulama kanalları inşa edildi ve hem Ceyhun hem de Seyhun nehirlerinden gelen sular milyonlarca hektarlık verimli toprağa yönlendirildi.
Bunu izleyen altmış yıl boyunca, Mavi Deniz olarak bilinen Aral Gölü, dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir değişim sürecine girdi. Özellikle güney havzasından çekilen sular gölün tuz oranını artırarak, suyun yoğun şekilde tuzlanmasına yol açtı.
Aral Gölü, 1960’larda küçülmeye başladığında sulama faaliyetleri artarak devam etti. Irmaklardan çekilen su miktarı 1980 yılında en yüksek seviyesine ulaştı. Taze su akışının kesilmesiyle birlikte, Aral Gölü’nde kalan sığ havuzlardaki tuz oranı neredeyse okyanuslardaki seviyeye ulaştı.

Bunun sonucunda yeni bir tozlu ve çıplak manzara ortaya çıktı. Zamanla rüzgârlar, gölün kuruyan tabanından kalkan kirletici maddeleri çevreye taşıdı ve bölgeyi dünyanın yaşamak için en sağlıksız yerlerinden birine dönüştürdü. Aral Gölü’nün kaybolmasının iklim üzerinde de ciddi etkileri oldu.
Bu büyüklükteki bir su kütlesi, bölgedeki kışları daha ılıman, yazları ise daha serin hale getiriyordu. Gölün yok olmasıyla birlikte daha uç sıcaklıklar ve yıkıcı yerel hava olayları görülmeye başlandı. Bu değişimlerin kaçınılmaz sonucu olarak da bölge hızla çölleşmeye başladı.

Bugün pamuk üretimi Kazakistan ve Özbekistan’da hâlâ ekonomik öncelik taşıyor. Bu nedenle, yakın gelecekte Aral Gölü’nü eski haline getirmeye yönelik gerçekçi bir rehabilitasyon umudu bulunmuyor. Görünen o ki, Aral Gölü’nün haritalardan silinip yerine Aralkum Çölü’nün eklenmesinin zamanı çoktan gelmiş durumda.
Aral Gölü’nden Aralkum Çölüne Geçiş
Gölün küçülmesi, “gezegenin en kötü çevresel felaketlerinden biri” olarak tanımlanıyor. Bir zamanlar canlı olan balıkçılık endüstrisi neredeyse tamamen yok oldu. Aral Gölü’nün eski kıyılarında yer alan balıkçı kasabaları bugün birer gemi mezarlığına dönüşmüş durumda. Bu durum, bölge halkı için kitlesel işsizliği ve derin ekonomik zorlukları beraberinde getirdi. Günümüzde Aralkum Çölü, hayalet şehirler, terk edilmiş balık fabrikaları ve paslanmış kayık iskeleleriyle dolu bir manzara sunuyor.

Aralkum’da toz fırtınaları neredeyse her hafta meydana geliyor ve bazen günlerce sürüyor. Özbekistan içinde özerk bir cumhuriyet olan Karakalpakstan’da, anormal derecede yüksek oranlarda tüberküloz, kansızlık, kanser, karaciğer hastalıkları, doğum ve genetik kusurlar görülüyor. Uzmanlar, tüm bu sağlık sorunlarının büyük ölçüde çölden havaya karışan toksik tozlarla bağlantılı olduğuna inanıyor.
Aralkum sadece büyük ve yeni bir çöl değil, aynı zamanda dev bir deney alanı. Burası, dünyanın en büyük insan kaynaklı primer süksesyon örneğini oluşturuyor. Primer süksesyon, hiçbir bitki örtüsünün bulunmadığı topraklarda yaşamın sıfırdan gelişmesi anlamına geliyor. Ancak yoğun tuzlanma, zehirli tozların hakimiyeti ve kirli eski deniz yatağı, burada yeni bir hayatın filizlenmesini son derece güçleştiriyor.

Aralkum’un bize en azından kısa vadede gösterdiği şey ise doğanın bizimle baş edemediğidir. Ayrıca göz atmak isterseniz: Ürdün’de Bulunan Ölü Deniz Neden Ölü Olarak Bilinir?
Kaynaklar ve ileri okumalar:
- Yildiz, Dursun & Politikaları, Su & Spd, Uzmanı & Başkanı, Hidropolitik. (2019). Aral Gölünde Ne Oldu , Göl Şimdi Ne Durumda ?.
- Why It’s So Hard to Study the Toxic Dust Blowing From Earth’s Youngest Desert; Yayınlanma tatihi: 25 Nisan 2019; Bağlantı: https://www.atlasobscura.com/
- Can the Aral Sea ever recover? And is the Caspian Sea climate change’s next victim?; yayınlanma tarihi: 23 Ocak 2021; Bağlantı: https://emerging-europe.com/
YolveMacera