
Son birkaç yılda Danimarka, Dünya Mutluluk Raporu’nda son derece başarılı sonuçlar elde etti. 2016, 2014 ve 2013 yıllarında birinci sırayı aldı; 2015 yılında ise sadece iki sıra farkla zirveyi kaçırdı. Ancak hemen Kopenhag’a taşınmaya karar vermeden önce, Danimarkalıları bu kadar mutlu eden şeyin tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışmalıyız. Böylece belki biz de bunu kendi hayatımızda uygulayabiliriz.

Danimarkalılar İş ve Yaşam Dengesini Kurabiliyor
Danimarkalıların yüksek yaşam memnuniyeti ve genel olumlu ruh halinin en açık nedeni, iş-yaşam dengeleri gibi görünüyor. Üstelik bu denge, büyük ölçüde “yaşam” tarafına ağırlık veriyor. Danimarka’da tam zamanlı bir çalışanın haftalık ortalama çalışma süresi 37,3 saat ile OECD ülkeleri arasında en düşük seviyede. Bu da haftada beş gün çalışıldığında günde 8 saatten az çalışmak anlamına geliyor.
Bunu ABD’nin haftalık ortalama 41,6 saati, Birleşik Krallık’ın 42,2 saati veya Türkiye’nin 50,5 saati ile karşılaştırdığımızda, Danimarkalıların çoğu insana kıyasla işe çok daha az zaman ayırdığı açıkça ortaya çıkıyor.
Bir yıl ve bir ömür boyunca, tatil süreleri de hesaba katıldığında, Danimarka’daki çalışma saatleri ile diğer ülkelerdeki çalışma saatleri arasındaki fark daha da büyür. Yıl bazında bakıldığında, Danimarkalılar Hintlilerin çalıştığı saatlerin %61’i, Amerikalıların ise %80’i kadar çalışıyor. İşe daha az zaman ayıran diğer ülkeler yalnızca Norveç, Hollanda ve Almanya.
Bu farkın nedeni, Danimarkalıların yılda beş hafta ücretli izin hakkına yasal olarak sahip olmaları olabilir. Bu durum, çalışanların tatil yapmasını teşvik ederken, ABD’de işverenlerin ücretli izin sunma zorunluluğu bulunmuyor. Ayrıca, Danimarka, boş zaman ve kişisel bakım için ayrılan süre açısından da listenin başında yer alıyor.

Danimarka’da işini kaybetmek büyük bir kriz olarak görülmez. İşsizlik, sistemin doğal bir parçası olarak kabul edilir. “Esnek güvenlik modeli” sayesinde, işverenlerin çalışanları işten çıkarma konusunda daha fazla hareket alanı vardır. Çünkü devlet, işsiz kalanlara yeniden eğitim programları sunarak onları iş gücü piyasasına daha güçlü bir şekilde döndürmeyi hedefler. Güçlü sendikalar da önemli bir güvence sağlar; işsiz kalanlara iki yıla kadar işsizlik ödeneği verilir.
Danimarka aynı zamanda dünyanın en cömert emeklilik sistemlerinden birine sahiptir. 65 yaş ve üzerindekiler, devlet destekli emekli maaşı ile işveren katkılı özel emeklilik programlarının birleşimiyle desteklenir. İnsanlar emeklilik dönemlerini nasıl finanse edeceklerini sürekli düşünmek zorunda kalmadıkları için daha az kaygı duyar, kendilerini daha güvende hissederler. Başka bir deyişle, daha mutlu olurlar.
Danimarkalılar Birbirine Güveniyor
Daha az çalışmanın bir bedeli de vardır. Danimarka son derece zengin bir ülke olarak bilinse de, kişi başına düşen ortalama hane halkı net kullanılabilir geliri yıllık 26.945 Amerikan dolarıdır. Bu rakam, OECD ortalaması olan 29.016 doların oldukça altındadır.
Ayrıca, Danimarkalıların yükseköğretim seviyeleri, eğitim kalitesi ve yaşam beklentileri yalnızca OECD ortalamalarının biraz üzerinde ya da onlarla aynı düzeydedir. Üstelik Danimarkalılar, gelirlerinin büyük bir kısmını konut harcamalarına ayırmak zorundadır.
Danimarka’nın sağlık, eğitim ve refah alanlarında OECD ülkeleri arasında ortalama bir performans sergilemesine rağmen mutluluk endeksinde zirvede yer alması şaşırtıcı görünebilir. Ancak Danimarkalıları en mutlu insanlar yapan şey, algıları ve tutumlarıdır.
Danimarka’nın küçük nüfusu (6 milyondan az) ve kültürel homojenliği bunda etkili olsa da, Danimarkalıların güven anlayışı çok daha geniştir; komşulardan devlete kadar uzanır. Tüm gelir gruplarında seçimlere katılım oranları son derece yüksektir. Nüfusun %96’sı güvenebilecekleri insanlar olduğunu belirtmektedir.
Güven, okullarda öğretilir ve güvenilir kurumlarla günlük etkileşimler yoluyla pekiştirilir. Araştırmacılara göre, güven duygusu son derece önemlidir. Eğer insan kendini sürekli kaygı içinde hissetmiyorsa, mutlu olabilmek için gerekli alanı bulur.
Danimarkalılar Sade Bir Yaşamı Benimser
Danimarka kültüründe yazılı olmayan bir kural vardır: Janteloven, yani “Jante Yasası.” 1930’larda yazılmış popüler bir hiciv romanına dayanan bu kavram, “Kendini başkalarından daha iyi, daha zeki veya daha zengin göstermeye çalışma” anlayışını ifade eder.
Bu anlayış, özellikle toplumun büyük kısmı tarafından hâlâ güçlü bir şekilde benimsenmektedir. Ortalama olmak bir tür ideal olarak görülür. Gösteriş yapmak hoş karşılanmaz. Herkesin eşit olduğu düşünülür. Zenginler bile gösterişli arabalar kullanmaz veya ihtişamlı evlerde yaşamaz. İnsanlar genel olarak sade giyinir; resmi kıyafetler neredeyse hiç kullanılmaz.
Başarı ya da başarısızlık açıkça sergilenmez. Başarısızlık bir tabu değildir. Sağlam bir sosyal güvenlik ağı sayesinde, başarısız olmanın büyük finansal riskler doğurmadığı bir ortam vardır. Bu durum, insanların yeni şeyler denemekte özgür hissetmesini sağlar. Bir girişim başarısız olsa bile, bu büyük bir kayıp olarak görülmez.
Danimarka’da Herkes Eğlenmeye Zaman Ayırır

Danimarkalıların neden bu kadar mutlu olduklarını gerçekten anlayabilmek için “hygge” kavramını bilmek gerekir. Hygge, sade bir yaşamı ve aileyle, arkadaşlarla geçirilen samimi zamanları temel alan bir yaşam tarzıdır. Kimi zaman bir kahve eşliğinde kitap okumak, kimi zaman sevdiklerinle akşam yemeği paylaşmak ya da basit bir etkinlikte bir araya gelmek bu anlayışa örnek olabilir. Hygge, günlük hayatı daha anlamlı ve sıcak hale getiren küçük anlara değer vermeyi ifade eder.
Bu kavram sadece odun ateşi karşısında battaniyeye sarılmak ya da rahat pijamalar giymek gibi fiziksel rahatlıklardan ibaret değildir. Asıl amaç, insanın kendini güvende, huzurlu ve ait hissettiği bir ortam yaratmaktır.
Bugünlerde hygge, farklı ülkelerde kişisel gelişim kitaplarına konu olmuş ve mutluluğun sırrı olarak sunulmuştur. Bu durum, kavramı yaşamlarının doğal bir parçası olarak gören Danimarkalılar için biraz şaşırtıcı ve eğlenceli bulunuyor. Hygge’nin dışarıdan bu kadar ilgi görmesi, sade bir yaşamın insanlar üzerinde ne kadar güçlü bir etkisi olabileceğini de gösteriyor.
Danimarkalılar Aileleri İle Zaman Geçirmeye Özen Gösterir

Ebeveyn izni konusunda da Danimarka dünyanın en cömert uygulamalarından birine sahiptir. Devlet, işverenlere hem anneler hem de babalar için 52 haftaya kadar izin sunma zorunluluğu getirir. Ayrıca, bu sürenin 32 haftasına kadar maddi destek sağlar.
Çalışma anlayışı, işi sıkı bir şekilde yapıp zamanında bitirmek ve ardından doğrudan eve gitmek üzerine kuruludur. Ofiste sosyal medyada vakit kaybetmek gibi alışkanlıklar yaygın değildir. Ayrıca çalışanlara güvenilir; işlerini iyi yapacakları varsayılır. Bu da evden çalışmak ya da kendi çalışma saatlerini belirlemek gibi esneklikler sağlar.
Sonuç olarak
Danimarka’daki mutluluk olgusunun arkasında başka bir neden daha olabilir. Bir üniversitede yapılan araştırmaya göre, “Bir ulusun Danimarka’ya olan genetik uzaklığı arttıkça, o ülkedeki bildirilen yaşam memnuniyeti düşüyor.” Üstelik bu sonuçlar, kişi başına düşen gelir, kültür, din, refah devleti ve coğrafi farklar hesaba katıldıktan sonra da geçerliliğini koruyor. Başka bir deyişle, Danimarkalılar genetik olarak daha mutlu olmaya yatkın olabilir.
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
- What Can We Learn From Denmark?; Bağlantı: https://www.huffpost.com/
- 5 Reasons Why Danes Are Happier Than the Rest of Us; Bağlantı: https://people.howstuffworks.com/
YolveMacera