Hepimiz dönem dönem, medeniyetten uzaklaşıp tamamen yalnız olabilmeyi isteriz. Ancak ömürlerinin büyük bir bölümünü insanlardan, medeniyetten ve teknolojiden izole bir şekilde, Sibirya ormanlarında geçiren Lykov Ailesi’nin hikâyesi, gerçekten yalnız olmanın ne demek olduğunu bize düşündürecektir…
Sibirya sınırlarında yaşamak kolay değildir. Yazları uzun sürmez. Karlar Mayıs ayına kadar yerden kalkmaz ve soğuk hava Eylül ayında tekrar geri döner. Bu nedenle bu bölgede bir avuç kasabanın dışında, fazla da insan yaşamaz. Ancak bölge aynı zamanda Rusya’nın petrol ve maden kaynaklarının çoğunun kaynağıdır. Bunun için en ücra köşeleri bile rezerv arayışı içindeki kişilerin dikkatini çeker.
Bu amaçla 1978 yılında; Sibirya’nın uçsuz bucaksız taygalarının üzerinde pilotlar araştırmalar yapan jeologlar için uygun düzlük alanlar arıyorlardı. Bu esnada bir vadide, çam ve huş ağaçları arasında bir kulübe ve ekilmiş bir tarla gördüler. Bu durumu tuhaf kılan şey kulübenin en yakın yerleşim yerine yaklaşık 250 km. mesafede olması ve hiç bir ulaşım imkanı bulunmamasıydı. Ayrıca, Sovyet yetkilileri, bölgede yaşayan hiç kimsenin kaydına sahip değildi.
Demir cevheri aramak için bölgeye gönderilen dört bilim insanına, gördükleri yer hakkında bilgi verildi. Galina Pismenskaya adlı bir jeolog tarafından yönetilen ekip yanlarına aldıkları hediyeler ile bölgenin yolunu tuttular. Helikopterle bölgeye inen jeologlar derme çatma kulübeyi buldular. Kulübeye yaklaşırken kapı açıldı ve onları tuhaf kıyafetler içerisinde yaşlı bir adam karşıladı.
Lykov Ailesi İle İlk Karşılaşma
Kulübeye girerken jeologları karşılayan manzara orta çağdan kalma bir şey gibiydi. Ekip üyeleri içeri girdi ama kısa süre sonra dışarı çıkıp yanlarındaki erzakı tüketmeye başladı. Yaklaşık yarım saat sonra kabinin kapısı gıcırdayarak açıldı ve yaşlı adam ve iki kızı ortaya çıktı
Üç garip figür temkinli bir şekilde yaklaştı. Jeologlar, onlara da yiyecek ikram etiler. Ancak kadınlar kendilerine ikram edilen çay, ekmek ve reçele hayretle bakıp yemek istemediler. Yaşlı adam ”Ben ekmek gördüm, ama onlar hiç görmedi” diye durumu açıkladı. Lykov ailesi, 42 yıl boyunca hiç bir insanla temas etmemişti. Bu 4 jeolog yıllar sonra onların gördükleri ilk insanlardı. II. Dünya savaşından bile hiç haberleri yoktu.
Yaşlı adamın adı Karp Lykov’du. Fanatik bir Rus Ortodoks mezhebi olan ”Eski İnananlar Kilisesi”nin üyesi idi. Karp Laykov, devrim sonrası dönemde, Bolşeviklerin din karşıtı politikaları nedeniyle zor günler yaşamış, bunun sonucunda da ailesini alarak kaçmıştı. Bu olay 1936 yılında olmuştu ve o zamanlar sadece dört Lykov vardı: Karp; karısı Akulina; 9 yaşında Savin adında bir oğul ve sadece 2 yaşında bir kız olan Natalia.
Devamında aile Sibirya’nın güney batısında, Erinat Nehri kenarında ıssız bir tayga bölgesine yerleşmişlerdi. Burası Moğolistan sınırına 100 km. mesafede ve en yakın yerleşim yerine 250 km. uzaklıkta, tamamen yalıtılmış bir bölgeydi.
Vahşi doğada iki çocuk daha doğmuştu – 1940’ta Dmitry ve 1943’te Agafia – ve bu çocukların hiçbiri ailelerinden olmayan bir insan görmemişti. Lykov çocukları, insanların yüksek binalarda bir arada yaşadığı şehir denilen yerler olduğunu biliyorlardı. Rusya’dan başka ülkeler olduğunu duymuşlardı. Ancak bu kavramlar onlar için soyutlamalardan başka bir şey değildi.
Lykov’ların doğru düzgün alet edevatları ve silahları yoktu. Neredeyse her şeyi doğadan ve elleriyle yapmak zorunda kalmışlardı. Kurdukları tuzaklar ile çok nadiren avlanabilmişler ve uzun Sibirya kışlarında ise neredeyse tek yiyecekleri, yazın yetiştirdikleri patates ve çavdar ile yaşamlarını sürdürmüşlerdi.
Sovyet jeologları Lykov ailesini tanıdıkça yeteneklerini ve zekalarını hafife aldıklarını anladılar. Her aile üyesinin ayrı bir kişiliği vardı; yaşlı Karp bilim insanlarının kamplarından getirdikleri en son yenilikleri merakla inceliyordu.
İnsanın aya ayak bastığına inanmayı kararlı bir şekilde reddetmesine rağmen, uydular fikrine de hızla adapte olmuştu. Küçük iki çocuk ise daha cana yakın; değişime ve yeniliğe daha açıktı. Yine de tüm Lykov’lar arasında jeologların favorisi, mükemmel bir doğa adamı olarak büyümüş olan Dmitry’ydi. Ailenin en meraklı ve belki de en ileri görüşlü üyesiydi.
Temas, Lykov Ailesi İle Temas Çöküşü de Beraberinde Getirdi
Lykov’ların tuhaf hikayesinin belki de en üzücü yanı, dış dünyayla yeniden temas kurduktan sonra ailenin çöküş hızıydı. 1981 sonbaharında, dört çocuktan üçü birkaç gün arayla öldü. Ölümleri, bağışıklıkları olmayan hastalıklara maruz kalmanın sonucu değildi.
Hem Savin hem de Natalia, büyük olasılıkla sert diyetlerinin bir sonucu olarak böbrek yetmezliğinden muzdaripti. Ancak Dmitry, yeni arkadaşlarından edindiği bir enfeksiyon olarak başlamış olabilecek zatürreden öldü. Karp Lykov, karısı Akulina’dan 27 yıl sonra, 16 Şubat 1988’de uykusunda öldü.
En küçükleri Agafia Lykov yalnız kaldı. Ancak yine de taygayı terk etmedi. Sadece 6 kez, o da çok kısa süreler ile modern yaşamla irtibat kurdu. Her seferinde de, sokakların ve kalabalığın kendisini hasta ettiğini söyleyerek planlanan süreden önce geri döndü. 2016’da, bacaklarındaki soru nedeniyle tedavi edilmek üzere hastaneye kaldırıldığında manşetlere çıktı; ancak daha sonra her zaman evi olan ormana geri döndü. Agafia Lykov bugün taygada tek başına yaşamaya devam etmektedir.
Kaynaklar ve ileri okumalar için:
- For 40 Years, This Russian Family Was Cut Off From All Human Contact, Unaware of World War II; yayınlanma tarihi: 28 Ocak 2013. Kaynak site: Smithsion Magazine. Bağlantı: For 40 Years, This Russian Family Was Cut Off From All Human Contact, Unaware of World War II
- Meet The Lykov Family That Survived Alone In The Siberian Wilderness For 42 Years. Yayınlanma tarihi: Kaynak site: Bağlantı: Meet The Lykov Family That Survived Alone In The Siberian Wilderness For 42 Years
Size Bir Mesajımız Var
YolveMacera ekibi olarak yaklaşık 25 yıldır yollardayız. Gezmenin, kişinin hoşgörüsünü, yaratıcı yanını ve duyarlılığını artıran bir okul olduğunu ve bu okulun yaşı olmadığını; paylaşmanın da gezmek gibi bir tutku olduğunu biliyoruz. Bu nedenle hem etkinlikler düzenliyor, tutkumuzu paylaşmayı amaçlıyor hem de sizlere kaliteli içerikler üretmeye çalışıyoruz. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca siz de bizimle yeni maceralara, mecralara, dostluklara ve paylaşımlara merhaba demek isterseniz bu bağlantıdan topluluğumuza dahil olabilirsiniz.
YolveMacera