ÖĞREN

Into The Wild İle Tanıdığımız Christopher McCandless Neden Öldü?

Christopher McCandless, toplumun dayattığı kuralları reddederek özgürlüğü doğada arayan bir gençti. Üniversiteden mezun olduktan sonra tüm mal varlığını bağışladı, ailesiyle bağlarını kopardı ve Amerika’yı baştan sona dolaşarak gerçek mutluluğun peşine düştü.

Chris McCandless

Son durağı, Alaska’nın vahşi doğasıydı. Burada, medeniyetten tamamen uzak bir yaşam sürmeyi planlıyordu. Ancak, hayatta kalma mücadelesi düşündüğünden çok daha zorlayıcı oldu. Ne yazık ki, birkaç ay sonra yolculuğu trajik bir şekilde son buldu.

Christopher McCandless’in hikayesi, yalnızca bir bireyin doğada kendini arayışını değil, aynı zamanda insanın modern toplumla olan mücadelesini de gözler önüne seriyor. Into the Wild, onun yolculuğunu ve bu yolculuğun ardındaki felsefeyi sinema tarihinin en etkileyici filmlerinden biri haline getirerek bizlere anlatıyor.

Christopher McCandless Kimdir?

6 Eylül 1992’de, Denali Ulusal Parkı’nın hemen dışında avlanan iki geyik avcısı, eski ve paslanmış bir otobüse rastladı. Bu otobüs, yıllar boyunca gezginler ve avcılar için bir sığınak olarak hizmet etmiş, bölgenin dikkate değer simgelerinden biri haline gelmişti.

Ancak bu sefer durum farklıydı. Otobüsün kapısına yapıştırılmış, el yazısıyla yazılmış küçük bir not vardı. Belirsiz bir tarihte kaleme alınan bu notun altında Christopher McCandless ismi yazılıydı. Not, içinde bulunduğu zor durumun bir işaretiydi ve onu bulanlardan yardım talep ediyordu.

Christopher McCandless
Christopher McCandless’in bulunduğu otobüsün film için yapılan birebir kopyası

Avcılar içeriye girdiklerinde, Chris McCandless’ın cansız bedeniyle karşılaştılar. Yapılan incelemeler sonucunda, genç adamın ölümünün yaklaşık 19 gün önce gerçekleştiği anlaşıldı. Bu trajik keşif, onun sıra dışı yolculuğu hakkında yıllarca sürecek bir soruşturmayı ve tartışmaları ateşledi.

McCandless’ın hikayesi, 1996 yılında Jon Krakauer’in yazdığı Into The Wild adlı kitapla ölümsüzleşti. Daha sonra, 2007’de Sean Penn tarafından beyaz perdeye uyarlanan filmle milyonlarca insan onun yolculuğundan haberdar oldu.

Yapılan araştırmalara göre, McCandless Nisan 1992’de Güney Dakota’dan Fairbanks, Alaska’ya otostop çekerek gitmişti. Yolculuğu boyunca kendisini “Alex” olarak tanıtmış ve birçok insanla karşılaşmıştı. Bu yolculuk sırasında tanıştığı ve muhtemelen hayattayken son kez görüştüğü kişi, Jim Gallien adında bir kamyon şoförüydü.

Denali Ulusal Parkı.

Gallien, McCandless’ın vahşi doğada hayatta kalma yetenekleri konusunda ciddi endişeler taşıyordu. Alaska’nın doğasının hata kabul etmediğini çok iyi biliyordu ve genç adamı bu zorlu maceraya atılmaması için uyarmıştı. Ancak, Christopher McCandless son derece kararlı ve inatçıydı. Gallien’in hatırladığına göre, üzerinde yalnızca hafif bir sırt çantası, on kiloluk bir pirinç çuvalı, bir Remington yarı otomatik tüfek ve Gallien’in kendisine verdiği bir çift bot vardı.

Alaska Vahşi Doğasında Umutsuz Hayatta Kalma Çabası

Gallien, 28 Nisan 1992’de Chris McCandless’ı parkın batısındaki Stampede Patikası’nın girişinde bıraktı. McCandless, Gallien’e kamerasını verdi ve vahşi doğaya gitmeden önce bir fotoğraf çekmesini istedi.

Christopher McCandless
Chris McCandless’in kamyondan indiğinde çektirdiği son fotoğrafı

Asıl planı Bering Denizi’nin batısına kadar uzun bir yürüyüş yapmak olsa da, muhtemelen kamp kurmak için uygun bir yer olarak gördüğü için yolculuğunun yaklaşık 30. kilometresi civarında durmaya karar verdi. Burada, paslanmış eski bir otobüs vardı ve McCandless bu otobüsü barınak olarak kullanmaya başladı.

Yaklaşık 16 hafta boyunca, Chris McCandless bu otobüste yaşayacaktı. Günlük kayıtların yaşadığı zorlukları ve maceralarını yazdı. Notlardan anlaşıldığı üzere zorlu bir ilk haftanın ardından McCandless yavaş yavaş yeni yaşam tarzına alışmıştı.

Bu süre içinde 5 kilo pirinç, patates tohumları, ufak kalibre tüfeğiyle vurduğu kirpi, sincap, kuş, yaban geyiği gibi hayvanların etleriyle hayatta kalabilmeyi başardı. Yerel bitkileri anlatan birkaç kitabı sayesinde bulabildiği bitkileri de tüketti.

İki ay sonra, Chris McCandless geri dönme kararı aldı. Eşyalarını topladı ve 3 Temmuz’da medeniyete dönüş yolculuğuna başladı. Ancak, yolculuğunun başında hiç hesaplamadığı bir engelle karşılaştı. Mevsim değişmiş, daha önce donmuş olan Teklanika Nehri artık çözülmüştü. İlk geldiğinde üzerinden yürüyerek geçtiği yol, şimdi güçlü akıntılarla doluydu ve geçilmesi imkansız hale gelmişti.

Nehrin karşı tarafına ulaşamayacağını fark etti. Dahası, elinde harita olmadığı için yakınlarda bir yerleşim noktası olduğundan da habersizdi. Oysa, birkaç kilometre ötede bir geçiş noktası ve bir teleferik hattı vardı. Ancak bundan haberdar olmadan çareyi bir kez daha eski otobüsüne geri dönmekte buldu.

8 Temmuz’da otobüse döndü ve günlük kayıtları giderek azalmaya başladı. Zamanla fiziksel gücünün tükendiği ve yaşadığı zorluklarla baş etmenin giderek imkansız hale geldiği anlaşılıyordu. Otobüste kalışının 107. gününde, günlüğüne yazdığı son not sadece şu kelimelerden ibaretti: “Güzel Mavi Meyveler.”

Christopher McCandless Neden Öldü?

Hedysarum alpinum, Fabaceae familyasından, Kuzey yarımkürede Kuzey Amerika’da Alaska, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Asya’da Rusya’da Sibirya, Moğolistan, Çin’de Mançurya’da, Keşmir’de yetişen, kazık kökleri yenebilen çok yıllık bitki türü.

Chris McCandless’ın ölüm nedeni, onlarca yıldır tartışılmaya devam ediyor. İlk varsayımlardan biri, tamamen açlıktan öldüğü yönündeydi. Ancak, onun hikayesini ilk kez detaylı bir şekilde araştıran gazeteci Jon Krakauer, farklı bir sonuca ulaştı.

McCandless’ın günlük kayıtlarını ve yiyecek kaynaklarını inceleyen Krakauer, onun zehirli Hedysarum alpinum (yaban bezelyesi) tohumlarını yemiş olabileceğini öne sürdü. Normalde sağlıklı bir insan için bu tohumlar tehlikeli olmazdı, çünkü içlerindeki toksin mide asidi ve bağırsak bakterileri tarafından etkisiz hale getirilirdi. Ancak açlıkla mücadele eden zayıf bir beden, bu toksinleri etkisiz hale getiremezdi ve bu durum McCandless için ölümcül olabilirdi.

Sayısız araştırmaya rağmen McCandless’ın kesin ölüm nedeni tam olarak netleşmedi. Son anlarında ne düşündüğünü de bilemiyoruz. Ancak ölümünün ardından kamerasında kendi portreleri de dahil olmak üzere yolculuğunu detaylandıran düzinelerce fotoğraf bulundu. Bu fotoğraflarda, zamanla vücudunun giderek tükenişi açıkça görülüyordu.

Doğanın sunduğu özgürlüğü keşfetmek, toplumun dayattığı kurallardan sıyrılmak ve kendini yeniden tanımlamak isteyenler için Christopher McCandless, bu idealin güçlü bir sembolü haline geldi.

Ancak onun trajik ölümü, doğada hayatta kalmanın sadece cesaret ve kararlılıkla mümkün olmadığını gösteren acı bir ders niteliği taşıyor. Doğru hazırlık, bilgi ve deneyim olmadan vahşi doğaya adım atmak, ciddi tehlikelerle karşılaşmak anlamına gelebilir.


Kaynaklar ve ileri okumalar

YolveMacera

Sibel Çağlar

Merhaba. Matematik öğretmeni olarak sürdürdüğüm hayatıma ilerleyen süreçte doğa sporlarını ve içerik üreticiliğini eklemeyi tercih ettim. Bilim, tarih ve coğrafya ilgi alanlarımın başında geliyor. Severek üretiyorum ve ürettiklerimi yayınlıyorum. Yolculuğumda bana eşlik ettiğiniz için teşekkürler.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu