
Bugün üzerinde yaşadığımız topraklar kültür, tarih ve doğa açısından akıllara sığmayacak derecede zengin bir çeşitliliği barındırıyor.
Hristiyanların kutsal kitabı İncil’in ikinci bölümü Yeni Ahit olarak adlandırılır. Bu kitabın son bölümü de Küçük Asya Havarisi diye tanınan Havari Yuhanna’nın vahiylerini bildirir ve bu kısımda esas olarak dünyanın sonu, mahşer günü gibi kavramlardan söz edilir. İşte bu kitapta adı geçen ve kendilerine mesajlar yollanan yedi kilise, Hristiyanlığın ilk kiliseleri olarak kabul görürler ve yedisi de Türkiye sınırları içindedir.
Burada kilise sözcüğü, bir “bina”dan ziyade bir “topluluk” anlamındadır. İlk dönemlerde Hıristiyanlar, çıkarları sarsılan Musevî ve çok tanrılı toplumların baskısı altındaydı. O günlerde ayinlerini yapmak için dağlarda, mezarlıklarda, katakomplarda gizli gizli toplanan yeni din taraftarlarının, Küçük Asya’nın en küçük kentinde bile adeta adres belirtir gibi belirli bir kilisede bir araya gelmeleri düşünülemezdi elbet. Özellikle “apokalips”in yazıldığı dönem, 95 yılına doğru, İmparator Domitianus’un en ağır işkence ve cezaları uyguladığı dönemdi.
Buradaki kiliselerin sayısı da ilginçtir. İlk yedi kilise olması aslında bu “yedi” sayısının önemini yansıtan bir olgudur. Bütün dinlerin ya da inanışların kutsal saydığı sayılar vardır; bir, üç, dört, yedi, dokuz, on iki, otuz üç, kırk gibi. Göklerin yedi kat olması, Yedi Uyurlar mağaraları, Mısır’daki piramitlerin kare ve üçgen şekillerinden oluşması, haftanın yedi gün sürmesi, Yedi Kollu Şamdan gibi inanışlar ve kavramlar bu yedi sayısının önemini hemen gözler önüne seriyor.
Gelin, Kutsal Kitap’ta yer alan sıralamayı tersinden izleyerek bu kiliselerin sonuncusundan başlayıp Ege kıyılarına ulaşalım.
Yedinci kilise, MÖ 3. yüzyılda II. Antiokhos tarafından Laodikeia’da kurulmuştu. Yakınındaki doğal su kaynaklarıyla Hierapolis’in bir termal tedavi merkezi ve Apollon tapınağıyla bir kehanet noktası olduğu dönemlerde, Laodikeia doğu ve güneyden gelen ticaret yollarının birleştiği konumda Ege kıyılarının en uzaktaki ticaret merkezi olarak önem kazanmıştı. Kentte önemli bir Musevi nüfusun yaşaması, politik merkezlerden uzak olması, çok farklı din ve inanışa sahip kozmopolit yapısı ilk Hristiyanların etkin bir duruma gelmesine olanak tanımıştır.
Altıncı kilise Bergama (Pergamon) Kralı II. Attalos tarafından kurulduğu kabul edilen Philadelpheia’dadır. Bugün Alaşehir olarak tanınan bu antik kent, zamanında Küçük Asya’nın batı bölgeleri ile iç bölgeleri arasında bir geçiş kapısı olarak ticaret dünyasında önemli bir yer edinmişti.
Beşinci kilisenin bulunduğu Sardes kenti Küçük Asya’nın en önemli antik yerleşim merkezlerindendir. Tarihte “modern” anlamda, altın ve gümüş karışımı olan ilk para MÖ 6. yüzyılda bu kentte basılmıştır. Günümüzde Salihli ilçesi yakınlarında bulunan antik kentte ve anayolun her iki tarafında yer alan kalıntılar arasındaki “sinagog”un ve Artemis Tapınağı’nın (MÖ 3. yüzyıl) boyutları bu kentin önemi hakkında fikir verir.
Dördüncü kilisenin bulunduğu Thyateira (Akhisar) yün ve deri işlemesi, boyacılığı ve bronz üretimiyle önem kazanmıştı.
Üçüncü kilisenin bulunduğu kent ise tarihi boyunca ismi hemen hemen hiç değişmemiş Bergama/Pergamos/Pergamon kentidir. Antik dünyanın en tanınmış, sonunda Antonius tarafından Kleopatra’ya hediye edilen 200 bin ruloluk kitaplığı, Mısır’dan papirüs getirilmesi bir sorun olduğunda ürettikleri ve“Pergamon kâğıdı” denilen inceltilmiş keçi derisinden yapılmış parşömeni, antik dünyanın en gelişmiş tedavi merkezi Asklepieion kutsal alanı, en iyi korunmuş, en büyük Helenistik tiyatrosu ve tapınaklarıyla ile Bergama’yı kısıtlı bir yerde anlatmak çok zor. Büyük İskender’in ölümünden sonra hemen hemen tüm Batı ve Güney Anadolu’ya yayılan kentte bir kilise topluluğunun oluşması için gerekli tüm koşullar fazlasıyla bulunuyordu.
İkinci kilise Smyrna yani İzmir’deydi. Ege’nin batı kıyılarının tam ortasında yer alan bu kent devamlı olarak konumunun üstünlüğünden yararlanmıştır. Agora adı verilen antik Pazar meydanı boyutları ve başka yerlerde pek görülmeyen iki katlı galerileriyle kentin ticari önemi hakkında somut bir bilgi vermektedir.
Kendilerine mesaj gönderilen kiliselerin birincisi ve en önemlisi elbette Efes‘teki (Ephesos/Ephesus) kilise topluluğudur. Burası, Roma İmparatorluğu nun ikinci büyük kentidir. Roma dünyasının Doğu dünyası ile bağlantı noktasıdır. Domitianus Tapmağı, Traianus Çeşmesi, Hadrianus Tapınağı gibi yapılar bu kentin bizzat imparatorlar açısından önemini belirtirler. Antik dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Artemis Tapınağı da bu kentte bulunmaktaydı.
Din büyükleri Bizans döneminde (MS 431) Azize Meryem’i “Tanrı’nın Anası” olarak kabul ettikleri toplantılarını bu büyük kentte yapmışlardır. Azize Meryem adına ilk kilise yine bu kentte inşa edilmiştir.
Birbirinden fazla uzak olmayan, o günlerin ulaşım araçlarıyla bir ya da iki günde gidilebilen uzaklıklardaki bu kentler bugün tamamen unutulmuş durumda. Efes, Bergama ve İzmir dışındaki diğer tarihi yerlerin adı da ne yazık ki çoğu kişi tarafından bilinmiyor. Oysa şimdi tarihsel, kültürel ve dinsel açıdan kesinlikle eşi olmayan antik kentleri, yalnızca bu kutsal yerlerin havasını solumak için bile keşfetmenin tam zamanı.
YolveMacera