
İlginç bir yüzyılda yaşıyoruz. Geçmiş yüzyıl insanları aya gitmeyi, seksen günde dünyanın etrafında dönmeyi, balonla uçmayı büyük ve hayaller olarak hikayeleştirirken biz bugün dünyanın en uzak yerindeki arkadaşımızla görüntülü konuşuyor, müzik, resim, çizim, fotoğraf … ne varsa paylaşabiliyor, yorum yapabiliyor, ‘bekle ben de geliyorum’ diyebiliyoruz.
Konuşmaktan çok fotoğraf çekmeyi ve bunu paylaşmayı esas alan instagram gündemimizde.
Bu aplikasyonun kullanıcıları üzerinden sağlam bir okuma yapabiliriz. Kim bu isimlerini duymadığımız ama yüz binlerce insanın takip ettiği fotoğrafçılar, bir telefonun ekranında buluşup ne yapıyorlar, daha bir kez profesyonel bir fotoğraf makinesine dokunmamışken adları fotoğraf merkezli bir hikâyenin ortasında durabiliyor, haddizatında hayat nereye gidiyor?
Buyurun buradan okuyun.
Hayattan izler bırakmak / umursanmak
İnstagram fotoğrafçıları biraz durum raporlayan insanlar durumundalar. Neredeyim, ne yedim, hava bakın ne kadar güzel, yanımda kimler var, takılarımı beğendiniz mi? minvalli soruların cevaplarını içeren fotoğrafları paylaşmayı adet edinmişler.
Köklü bir fotoğraf eğitimine, hayatlarını feda ederek oluşturdukları bir fotoğrafçılık kariyerine ihtiyaçları yok. Yapılması gereken sadece fena kalitede olmayan bir akıllı telefona sahip olmak ve ücretsiz bir uygulama olan instagramı telefonlarına indirmek. Sonrası kolay.
Çek, ayarla, ‘haştekle’, paylaş.
Bazen hiçbir kare fotoğraf paylaşmamış ama profil görüntüsüne mümkünse sahilde mayosu ile çekildiği fotoğrafı koymuş bir ‘hanımefendiyi on binlerce kişinin takip ettiği oluyor. Takip edilen; büyük, derin bir suskunluk.
Beğendirmek / beğenmek
İnstagram’da yapılan aslında beğendiğiniz fotoğrafın üzerine geldiğinizde iki kez telefonun ekranına dokunmak. Yani on bin beğeni almış bir fotoğraf dünya yüzünde yirmi bin kez telefon ekranına dokunulduğunun da belgesi oluyor. İçerik, dünya kültürel mirasına iz bırakmak, entelektüel birikim hep bir köşede mahsun, mükedder, unutulmuş duru veriyor.
Ne bir sergi dolaşmak, ne bir kare fotoğraf baskısı, ne bültenler, ne söyleşiler. Bir telefon ekranında milyonlarca insanın dolaştığı ve her ne istiyorsa onu gördüğü büyük, devasa bir galeri. Galerinin odacıklarını dolaşmaya başladığınızda saatler geçirmiş ve kayda değer hiçbir şey görememiş olma ihtimaliniz çok yüksek.
Genç kullanıcıların alışkanlıkları
İnstagramın istatistik olarak yaş ortalamasını bilmemekle birlikte biraz hemhal olunca tahmin edilen durum şu: genel itibari ile 16-24 yaş arası kadın kullanıcıların tercihinin yoğunluğu fark ediliyor. Bu profilde insanların da çekip paylaştıkları görseller (fotoğraf diyemiyorum) şöyle:
Modacılar: Bazen bir etek, bir bluz, oje, çanta, ayakkabı, kola-parmağa-boyna takılan bir aksesuar, bazen de bir model olarak kendi üzerindeki kıyafetler ve takılarla çekilmiş, paylaşılmış görüntüler.
Sevimli Canlıcılar: Kedi-köpek, çiçek-böcek, foto-instagramcıları. Bu model kullanıcılar sevimli kedilere, evde beslenen köpeklere hayran. Vahşi doğadan, kuşlardan, balıklardan da araya çekilebilirse görüntüler girebiliyor.
Pasta börekçiler: Bu ekibi tam tahlil edememekle birlikte zayıf vücutlu olmalarına rağmen sanki o resmini çektikleri pasta böreği hep onlar yiyor hayatta da başka bir şey yapmıyormuş gibi olanlar.
Nerdeyim, kiminleyim, ne yiyorum, ne de güzelimciler: Evet isimleri uzun oldu ama kendileri kalabalık bir güruh oldukları için bu uzun ismi de hak ediyorlar! İnstagram’ın en eğlenceli, en ‘izlenilesi’ ekibi. Şahsen ben de ucundan kıyısından bu ekibe dâhilim. Çok gezen ve gezdiğini paylaşan bir topluluk. Su altına dalmış yüzücüler, dağların tepelerine çıkmış heyecan ve zorluk insanları, en lüks otellerin tedavisi zor gezme hastaları, Çin Şeddi, Pizza Kulesi, Newyork gökdelencisi milyon tane insan.
Oldukça abartılı efekler
İnsagramı diğer paylaşım ağlarından ayıran en temel özelliklerden birisi, fotoğrafı doğru kadrajlı çeken her insanın herhangi bir ‘fotoşok’ programı kullanmadan hazır efektlerle gerçek üstü görüntülere ulaştırma imkânı olsa gerek.
Yaptığınız şey güzel bir görüntü çekmek ve hazır kalıp efeklere birer kez dokunup test ettikten sonra fotoğrafın en beğendiğiniz halini paylaşmak.
Gözünüzle baktığınızda o kadar da belirgin olmayan bulutların birden masmavi gökyüzünde bembeyaz bir halde karşınızda durması, yüzünde kırışıklıklar olan bir portreyi çektiğinizde o kırışıkların yeryüzünün ırmakları dağları gibi belirgin bir hale gelmesi instagramın hazır efektlerinin size küçük bir hediyesi.
Milletler, milliyetler, herkesler
İnstagramın en heyecan verici tarafı hayatınız boyunca hiç tanımadığınız ve muhtemelen de asla görüşmeyeceğiniz milyonlarca insanla aynı platformu paylaşmanız, onları takip etme ve takip edilme ihtimaliniz olsa gerek.
Çin’den, Amerika’dan, İskandinav ülkelerinden, Sibirya’nın derinliklerinden insanların günlük hayatlarını görebiliyor, kendi hayatınızın detaylarını onlarla paylaşabiliyorsunuz. Bir selamlama, ‘naber nasılsın’ deme hakkını kullanma fırsatı buluyorsunuz.
Twitter ‘da yalan instagram‘da yalan / var biraz da sen oyalan !
Yunus Emre çağımızda yaşasaydı sanırım buna benzer bir dizeyi de bizimle Twitter üzerinden paylaşırdı!
Sosyal paylaşım platformları ilk başta büyük bir cazibe, herkesle daha dünyada iken buluştuğumuz bir ‘pozitif mahşer’ meydanı gibi. Tanıdık tanımadık herkes orada.
Güzel, ilginç, sansasyonel ne yaparsak, beğeniyorlar, takip ediyorlar, hayran kalıyorlar ya da biz öyle zannediyoruz. Şöhret sahibi olmamız için sinema filmlerinde başrol oynamaya ya da çok çarpıcı’ bir haberin ana karakteri olmaya gerek yok.
Hayat dediğimiz ve bize bir kez sunulan bu zaman aralığını hoş-beş’le harcamak büyük bir ‘haya(t)l kırıklığı.
‘ Sosyalleştiğimizi sanarak kullandığımız ‘sosyal medya’nın bizi insanlardan, gerçek hayattan, tabiattan, ağaçtan, kuştan denizden uzaklaştırdığını fark ettiğimizde çok geç kalmış olabiliriz.
Bir küçük telefon ekranına ya da bilgisayara bakarak sosyalleştiğimizi zannederken aslında asosyal, hemen yanındaki insanla iki cümle kuramayan, tokalaşamayan, selam veremeyen/alamayan insanlar haline gelmiş olabiliriz.
Yüzyılımızın alışkanlıkları değişiyor ve yeni yüzyılın bize neler getireceğini tahmin dahi edemiyoruz. En nihayetinde gerçek ve sonsuz’ hayat bizim sosyalleşirken büyük ‘kaybımız’ olmasın.
Halit Ömer Camcı
Bu yazı ilk olarak Gezgin Dergi Aralık 2012 sayısında yayınlanmıştır.
YolveMacera